Sual: Namaz, oruç, zekât ve kurban gibi ibadetlerin kabul olması için ne yapmalı, nasıl hareket etmelidir? Cevap: Bütün ibadetlerin ka...
Sual: Namaz, oruç, zekât ve kurban gibi ibadetlerin kabul olması için ne yapmalı, nasıl hareket etmelidir?
Cevap: Bütün ibadetlerin kabul olması için, Allahü teâlâ için yapılması ve böyle niyet edilmesi şarttır. Kötü niyetler, ibadeti bozar. İbadetleri, hoşa gidecek şekilde değiştirmek olamaz. İnsanların beğendiği ibadeti, Allahü teâlâ da beğenir zannetmek, pek yanlıştır. Eğer böyle olsaydı, Peygamberlerin gönderilmesine lüzum kalmazdı ve herkes, kendi istediği, hoşuna gittiği gibi ibadet eder, Allahü teâlâ da, onu kabul ederdi. Halbuki, ibadetlerin kabul olması için insanların hoşuna gitmesi, görenlerin, dinleyenlerin çok olması değil, insanların aklı ermese de, faydalarını anlamasalar da, İslâmiyetin bildirdiğine uygun olması lazımdır. Bütün ibadetlerin kabul olması, helal lokmaya bağlıdır. Hadîs alimi Ahmed bin Abdullah İsfehânî hazretleri, Hilyet-ül-evliyâ kitabında diyor ki:
"Büyüklerden çoğu buyurdu ki, ibadetler on kısımdır. Dokuz kısmı helal kazanmaktır. Bir kısmı da bildiğimiz bütün ibadetlerdir."
Onun için her mümin, helal kazanmaya çalışmalıdır. Haramdan ve şüphelilerden kaçınmalıdır. Ebû Hüreyre hazretleri Resûlullah efendimizin şöyle buyurduğunu nakletmektedir:
(Allahü teâlâ güzeldir. Yalnız güzel yapılan ibadetleri kabul eder. Allahü teâlâ, Peygamberlerine emrettiğini, müminlere de emretti ve buyurdu ki: Ey Peygamberlerim! Helal yiyiniz ve salih, iyi işler yapınız! Müminlere de emir etti ki: Ey iman edenler! Sizlere verdiğim rızıklardan helal olanları yiyiniz! Uzak yoldan gelmiş, saçı sakalı dağılmış, yüzü gözü toz içinde bir kimse, ellerini göğe doğru uzatıp dua ediyor. Ya Rabbi! diye yalvarıyor. Halbuki yediği haram, içtiği haram, gıdası hep haram. Bunun duası nasıl kabul olur?) Yani haram yiyenin duası kabul olmaz buyurdu.
Haramı, helali, şüphelileri ve faizi bilmeyen, bunları birbirinden ayıramayan kimse, haramdan kurtulamayıp, yaptığı ibadetleri boşuna gider.
***
Sual: Zilhicce ayı içinde tutulan oruçlar için belli bir niyet şekli var mıdır, bu oruçlara kaza ve adak oruçları için de niyet edilebilir mi?
Cevap: Zilhicce ayı içinde tutulan oruçlara, herkes kendi durumuna göre, nafile, kaza, adak ve yemin kefareti orucu olarak, istediği niyeti yapabilir.
***
Sual: Yırtık, eski olup kullanılamayan Mushafları ne yapmak gerekir?
Cevap: (Berîka), binüçyüzaltmışsekizinci sahifede diyor ki, (Tâtârhâniyye)de, yırtık, eski olup kullanılamayan Mushaf yakılmaz. Temiz beze sarıp toprağa gömülür. Yahut toz gelmeyen temiz bir yere konur diyor. (Sirâciyye)de ise, gömülür veya yakılır demektedir. (Münye-tül-müftî)de de böyle yazılıdır. (Müctebâ)da ise, akan suya bırakmaktan ise, gömmek iyi olur diyor. Şafii âlimlerinden (Halîmî) ismi ile meşhur Hüseyin Cürcânînin (Minhâc-üd-dîn) kitabında, yakmak yasak değildir. Çünkü, hazret-i Osman "radıyallahü anh", mensuh âyetler bulunan Kur'ân-ı kerimi yaktı. Eshâb-ı kiramdan hiç kimse "radıyallahü teâlâ aleyhim ecma'în", buna karşı birey demedi diyor. Yakmak, yıkayıp yazıları gidermekten daha iyi olur. Çünkü, yıkamakta kullanılan sular ayak altında kalır denildi. Kâdî Hüseyin, yakmak, hürmetsizlik olacağından, haramdır dedi. Nevevî ise, mekruh olur dedi. Bunlardan anladığımız, yakmayıp, yıkayıp yazılarını gidermek veya gömmek iyi olur. (Berîka)dan tercüme tamam oldu. Bütün bunlardan anlaşılıyor ki, eskimiş, istifade edilmez hâle gelmiş olan mushafları, ayak altında bırakmak, bir şey sarmak, kaplamak, kesekâğıdı yapmak gibi kullanmak, hakaret etmek olur, haram olur. Çürüyüp toprak oluncaya kadar açılmayacağı emin olan yerdeki toprağa gömmek, bu yapılamazsa, yakıp külünü gömmek veya külünü denize, nehre koymak lâzımdır. Hakaretten kurtarmak için yakmak câiz, hatta lâzım olur. (Sirâciyye fetvâsı), (Münyet-ül-müftî) ve (Halîmî)den de böyle anlaşılmaktadır. (Tam İlmihal s. 242)
***
Sual: Bazı kimseler, "kurban edilmek istenen İshak aleyhisselâmdı" diyorlar. Böyle bir şeyin aslı var mıdır?
Cevap: Kurban edilmek istenenin hazret-i İshak olduğu, Yahudilerin ellerinde bulunan uydurma Tevrat'ta bildirilmektedir. Halbuki, eldeki Tevratların bozuk, uydurma olduğunu Kur'ân-ı kerim haber vermektedir. Kur'ân-ı kerim, kurbanlığın İsmail aleyhisselâm olduğunu gösteriyor. Sâffât sûresinin yüzüncü ve sonraki âyetlerinde mealen;
(Ya Rabbi! Bana iyilerden bir oğul ver. Biz de, Ona halim, çok uysal bir oğlan müjdeledik. Çocuk, İbrahim aleyhisselâm ile yürüyecek çağa gelince, İbrahim; "Ey oğulcuğum! Rüyada, seni boğazladığımı görüyorum. Bir bak, ne dersin?" dedi. Babacığım, sana emir edilen ne ise, onu yap! İnşaallah beni sabredicilerden bulursun, dedi. İkisi de, Allahın emrine teslim olunca, İbrahim, oğlunu alın üzeri yere yatırdı. Bıçak çocuğu kesmedi. Ey İbrahim! Rüyaya sadık oldun. İyi hareket edenleri biz böyle mükafatlandırırız, dedik. Bu iş, açık bir imtihan idi. Oğlunun yerine, kesilmek üzere büyük bir koç verdik. Bundan sonra, Ona iyilerden İshak'ı Peygamber olarak müjdeledik. Ona ve İshak'a bereket verdik. Onların soylarından iyi olanlar da, nefsine zulmedenler de vardır) buyuruldu.
Bu âyet-i kerimeler, kurban edilenin İsmail aleyhisselâm olduğunu açıkça göstermektedir. Çünkü, İbrahim aleyhisselâm, Rabbim bana emrettiği yere giderim diyerek hicret edince, önce İsmail aleyhisselâm sonra İshak aleyhisselâm ihsan edildi.
Mir'ât-i Mekke kitabında deniyor ki:
"Ömer bin Abdülaziz hazretleri zamanında Yahudi hahamlarından biri Müslüman oldu. Halife buna;
-Kurban olunacak, İsmail mi, yoksa İshak mı idi? dedi.
-Ya halife, Yahudiler, hazret-i İsmail'in kurban olunduğunu bilirler. Fakat İsmail aleyhisselâm, Muhammed aleyhisselâmın ceddi olduğu için, kendi cedleri olan İshak aleyhisselâmın kurban olduğunu söylüyorlar, dedi."
İbni Âbidîn hazretleri buyuruyor ki:
"Müslümanların lüzumu olmayan din bilgilerini konuşmaları uygun değildir. İsmail mi daha üstündür, İshak mı üstündür? Kurban edilen hangisidir? Hazret-i Aişe mi daha üstündür, yoksa hazret-i Fatıma mı, sormamalıdır. Bunları öğrenmek lazım değildir. Allahü teâlâ bu gibi şeyleri öğrenmeyi emretmedi."
Cevap: Bütün ibadetlerin kabul olması için, Allahü teâlâ için yapılması ve böyle niyet edilmesi şarttır. Kötü niyetler, ibadeti bozar. İbadetleri, hoşa gidecek şekilde değiştirmek olamaz. İnsanların beğendiği ibadeti, Allahü teâlâ da beğenir zannetmek, pek yanlıştır. Eğer böyle olsaydı, Peygamberlerin gönderilmesine lüzum kalmazdı ve herkes, kendi istediği, hoşuna gittiği gibi ibadet eder, Allahü teâlâ da, onu kabul ederdi. Halbuki, ibadetlerin kabul olması için insanların hoşuna gitmesi, görenlerin, dinleyenlerin çok olması değil, insanların aklı ermese de, faydalarını anlamasalar da, İslâmiyetin bildirdiğine uygun olması lazımdır. Bütün ibadetlerin kabul olması, helal lokmaya bağlıdır. Hadîs alimi Ahmed bin Abdullah İsfehânî hazretleri, Hilyet-ül-evliyâ kitabında diyor ki:
"Büyüklerden çoğu buyurdu ki, ibadetler on kısımdır. Dokuz kısmı helal kazanmaktır. Bir kısmı da bildiğimiz bütün ibadetlerdir."
Onun için her mümin, helal kazanmaya çalışmalıdır. Haramdan ve şüphelilerden kaçınmalıdır. Ebû Hüreyre hazretleri Resûlullah efendimizin şöyle buyurduğunu nakletmektedir:
(Allahü teâlâ güzeldir. Yalnız güzel yapılan ibadetleri kabul eder. Allahü teâlâ, Peygamberlerine emrettiğini, müminlere de emretti ve buyurdu ki: Ey Peygamberlerim! Helal yiyiniz ve salih, iyi işler yapınız! Müminlere de emir etti ki: Ey iman edenler! Sizlere verdiğim rızıklardan helal olanları yiyiniz! Uzak yoldan gelmiş, saçı sakalı dağılmış, yüzü gözü toz içinde bir kimse, ellerini göğe doğru uzatıp dua ediyor. Ya Rabbi! diye yalvarıyor. Halbuki yediği haram, içtiği haram, gıdası hep haram. Bunun duası nasıl kabul olur?) Yani haram yiyenin duası kabul olmaz buyurdu.
Haramı, helali, şüphelileri ve faizi bilmeyen, bunları birbirinden ayıramayan kimse, haramdan kurtulamayıp, yaptığı ibadetleri boşuna gider.
***
Sual: Zilhicce ayı içinde tutulan oruçlar için belli bir niyet şekli var mıdır, bu oruçlara kaza ve adak oruçları için de niyet edilebilir mi?
Cevap: Zilhicce ayı içinde tutulan oruçlara, herkes kendi durumuna göre, nafile, kaza, adak ve yemin kefareti orucu olarak, istediği niyeti yapabilir.
***
Sual: Yırtık, eski olup kullanılamayan Mushafları ne yapmak gerekir?
Cevap: (Berîka), binüçyüzaltmışsekizinci sahifede diyor ki, (Tâtârhâniyye)de, yırtık, eski olup kullanılamayan Mushaf yakılmaz. Temiz beze sarıp toprağa gömülür. Yahut toz gelmeyen temiz bir yere konur diyor. (Sirâciyye)de ise, gömülür veya yakılır demektedir. (Münye-tül-müftî)de de böyle yazılıdır. (Müctebâ)da ise, akan suya bırakmaktan ise, gömmek iyi olur diyor. Şafii âlimlerinden (Halîmî) ismi ile meşhur Hüseyin Cürcânînin (Minhâc-üd-dîn) kitabında, yakmak yasak değildir. Çünkü, hazret-i Osman "radıyallahü anh", mensuh âyetler bulunan Kur'ân-ı kerimi yaktı. Eshâb-ı kiramdan hiç kimse "radıyallahü teâlâ aleyhim ecma'în", buna karşı birey demedi diyor. Yakmak, yıkayıp yazıları gidermekten daha iyi olur. Çünkü, yıkamakta kullanılan sular ayak altında kalır denildi. Kâdî Hüseyin, yakmak, hürmetsizlik olacağından, haramdır dedi. Nevevî ise, mekruh olur dedi. Bunlardan anladığımız, yakmayıp, yıkayıp yazılarını gidermek veya gömmek iyi olur. (Berîka)dan tercüme tamam oldu. Bütün bunlardan anlaşılıyor ki, eskimiş, istifade edilmez hâle gelmiş olan mushafları, ayak altında bırakmak, bir şey sarmak, kaplamak, kesekâğıdı yapmak gibi kullanmak, hakaret etmek olur, haram olur. Çürüyüp toprak oluncaya kadar açılmayacağı emin olan yerdeki toprağa gömmek, bu yapılamazsa, yakıp külünü gömmek veya külünü denize, nehre koymak lâzımdır. Hakaretten kurtarmak için yakmak câiz, hatta lâzım olur. (Sirâciyye fetvâsı), (Münyet-ül-müftî) ve (Halîmî)den de böyle anlaşılmaktadır. (Tam İlmihal s. 242)
***
Sual: Bazı kimseler, "kurban edilmek istenen İshak aleyhisselâmdı" diyorlar. Böyle bir şeyin aslı var mıdır?
Cevap: Kurban edilmek istenenin hazret-i İshak olduğu, Yahudilerin ellerinde bulunan uydurma Tevrat'ta bildirilmektedir. Halbuki, eldeki Tevratların bozuk, uydurma olduğunu Kur'ân-ı kerim haber vermektedir. Kur'ân-ı kerim, kurbanlığın İsmail aleyhisselâm olduğunu gösteriyor. Sâffât sûresinin yüzüncü ve sonraki âyetlerinde mealen;
(Ya Rabbi! Bana iyilerden bir oğul ver. Biz de, Ona halim, çok uysal bir oğlan müjdeledik. Çocuk, İbrahim aleyhisselâm ile yürüyecek çağa gelince, İbrahim; "Ey oğulcuğum! Rüyada, seni boğazladığımı görüyorum. Bir bak, ne dersin?" dedi. Babacığım, sana emir edilen ne ise, onu yap! İnşaallah beni sabredicilerden bulursun, dedi. İkisi de, Allahın emrine teslim olunca, İbrahim, oğlunu alın üzeri yere yatırdı. Bıçak çocuğu kesmedi. Ey İbrahim! Rüyaya sadık oldun. İyi hareket edenleri biz böyle mükafatlandırırız, dedik. Bu iş, açık bir imtihan idi. Oğlunun yerine, kesilmek üzere büyük bir koç verdik. Bundan sonra, Ona iyilerden İshak'ı Peygamber olarak müjdeledik. Ona ve İshak'a bereket verdik. Onların soylarından iyi olanlar da, nefsine zulmedenler de vardır) buyuruldu.
Bu âyet-i kerimeler, kurban edilenin İsmail aleyhisselâm olduğunu açıkça göstermektedir. Çünkü, İbrahim aleyhisselâm, Rabbim bana emrettiği yere giderim diyerek hicret edince, önce İsmail aleyhisselâm sonra İshak aleyhisselâm ihsan edildi.
Mir'ât-i Mekke kitabında deniyor ki:
"Ömer bin Abdülaziz hazretleri zamanında Yahudi hahamlarından biri Müslüman oldu. Halife buna;
-Kurban olunacak, İsmail mi, yoksa İshak mı idi? dedi.
-Ya halife, Yahudiler, hazret-i İsmail'in kurban olunduğunu bilirler. Fakat İsmail aleyhisselâm, Muhammed aleyhisselâmın ceddi olduğu için, kendi cedleri olan İshak aleyhisselâmın kurban olduğunu söylüyorlar, dedi."
İbni Âbidîn hazretleri buyuruyor ki:
"Müslümanların lüzumu olmayan din bilgilerini konuşmaları uygun değildir. İsmail mi daha üstündür, İshak mı üstündür? Kurban edilen hangisidir? Hazret-i Aişe mi daha üstündür, yoksa hazret-i Fatıma mı, sormamalıdır. Bunları öğrenmek lazım değildir. Allahü teâlâ bu gibi şeyleri öğrenmeyi emretmedi."
Hiç yorum yok
Sorularınız Dinimiz İslam hocaları tarafından cevaplandırılacaktır. Lütfen suallerinizi: dinimizislam2@gmail.com mail adresine gönderiniz. Teşekkürler.