Sual: Bütün insanlar, Müslüman olmağa elverişli olarak mı dünyaya gelirler? Cevap: İslâmiyet, insana kıymet ve ehemmiyet verir. Allahü...
Sual: Bütün insanlar, Müslüman olmağa elverişli olarak mı dünyaya gelirler?
Cevap: İslâmiyet, insana kıymet ve ehemmiyet verir. Allahü teâlâ, Tîn sûresinin 4. cü âyetinde meâlen, (Ben insanı en güzel şekilde yarattım) buyurmakta, insan hayatına çok ehemmiyet vermekte, (Cana kıymayın!) diye emir etmektedir. Hıristiyanların insanı, (günahla kirlenmiş bir çirkef) olarak tarif etmesini, İslâm dini şiddet ile red etmiştir. Bütün insanlar, Müslüman olmağa elverişli olarak dünyaya gelirler. Saf ve temiz olarak doğarlar. Bundan sonra artık, kişinin her yaptığı kendinedir. Zümer sûresi 41. ci ve Yûnus sûresi 108. ci âyetlerinde meâlen, (Doğru yolda giden kendi lehinedir, sapıtan kendi zararına sapıtmış olur) buyurulmuştur. Çünkü Allahü teâlâ, onlara en sevgili kulu olan Muhammed aleyhisselâmı Peygamber ve en büyük kitabı olan Kur'ân-ı kerimi de rehber olarak göndermiştir. Kur'ân-ı kerimin ve Peygamberimizin "sallallahü aleyhi ve sellem" çok açık olarak gösterdiği doğru yoldan gitmeyenler, bunu beğenmedikleri için, şüphesiz cezalarını göreceklerdir.
Sâd sûresinin 87. ci âyetinde meâlen, (Kur'ân ancak, bütün insanlar için bir nasihattir) buyurulmuştur. İsrâ sûresinin 15. ci âyetinde meâlen, (Kim doğru yola girerse, kendi lehine girer. Kim, kendi aklına uyarsa, sapıtırsa, kendi zararına sapıtır. Kimse kimsenin günahını çekmez. Biz Peygamber göndermedikçe azâb etmeyiz) buyurulmuştur.
Biz, Allahü teâlânın bizi doğru olan imana kavuşturması için dua etmeliyiz. Bu da, ancak en hakiki, en son din olan Müslümanlık dinine ve bu dini doğru olarak bildiren (Ehl-i sünnet)âlimlerinin "rahime hümullahü teâlâ" kitaplarına iki elle sarılmakla olur. (Herkese Lâzım Olan Îmân s. 464)
***
Sual: Hakiki Müslümanlık nedir? Allahü teâlânın emirlerini kabul edip, onları yerine getirmek yeterli midir? Müslümanlar farklı inanışta olabilir mi?
Cevap: İslâm dininin esası, insanların kalbine büyük bir ferahlık veren, ruhunu temizleyen ve herkes tarafından kolaylıkla anlaşılan Allahü teâlânın yüksek emirlerini yerine getirmektir. Felsefe esasları ise, ancak insan düşüncelerinden ibarettir. Bunları ancak kendilerini red etmek için okumalı, fakat, ancak Kur'ân-ı kerimde ve hadîs-i şeriflerde ve İslâm âlimlerinin kitaplarında zikir edilen Allahü teâlânın emirlerini kabul edip, onları yerine getirmelidir. Hakiki Müslümanlık budur. Allahü teâlâ, Müslümanların farklı inanışta olmalarını, fırkalar kurmalarını, aralarında iman farkı olmasını men etmiştir. Hele, Müslümanların gizli toplantılar yapmasını, gizli cemiyetler kurmasını, iftira, gıybet gibi haram olan şeylerle meşgul olmalarını yasaklamıştır. Bu husustaki âyet-i kerimelerin meâl-i âlîleri şöyledir:
Mücâdele sûresinin 9-10. cu âyetlerinde meâlen, (Ey iman edenler! Gizli konuştuğunuz zaman, günâh işlemeği, düşmanlık etmeği ve Peygambere [ve dolayısıyla Müslümanları idare eden makamlara] karşı gelmeği fısıldaşmayın! Ancak iyilik yapmağı ve Allaha karşı gelmekten sakınmağı konuşun. Öyle gizli toplantılar, Müslümanları üzmek için şeytanın istediği şeydir) buyurulmuştur.
Câsiye sûresinin 17. ci âyetinde meâlen, (Din hususunda onlara açık alâmetler verdik. Onlar ise, kendilerine ilim geldikten sonra, birbirini çekememezlikten ötürü tefrikaya [ayrılığa] düştüler. Rabbin bunların birbirinden ayrı düşündükleri hususlar hakkında, kıyamet günü, şüphesiz aralarında hüküm edecektir) buyurulmuştur.
Rûm sûresinin 32. ci âyetinde meâlen, (Dinlerinde tefrikaya [ayrılığa] düşüp, fırka fırka olan ve her fırkasının da kendi inançlarını beğenip sevindiği müşriklerden olmayın!) buyurulmuştur.
Hadîd sûresinin 20. ci âyetinde meâlen, (Bilin ki, dünya hayatı, oyun, oyalanma, süslenme, aranızda öğünme, daha çok mal ve çocuk sâhibi olma davasından ibarettir. Bu ise, şu yağmura benzer ki, kara topraktan çıkardığı yeşillikler, ekincilerin hoşuna gider. Bu nebatlar, sonra kurur. Sapsarı olduğu görülür. Sonra çöp olur. Ahirette ise, [Dünyaya düşkün olanlara] çetin ve sonsuz azab vardır. [Dünyalıkları Allahın emirlerine uygun olarak kazananlara ise,] orada Allahın rızası ve af etmesi vardır. Dünya hayatı, sâdece aldatıcı, geçici bir devredir) buyurulmuştur.
Dünyanın, ahireti kazanmak için bir vâsıta olduğunu, bundan daha güzel anlatacak hangi söz vardır? Bunun için, dünya zevklerine kapılıp, doğru yoldan çıkacak yerde, dinimizin emirlerine iki elle sarılalım. İmanı ve din bilgileri doğru olup, sapıklara aldanmamış olan bir Müslüman, dürüst bir insan, kanunlara sadık bir vatandaş, hakiki bir âlim, vatansever bir kimse olur. Kendine de, milletine de faydalı olur. (Herkese Lâzım Olan Îmân s. 463)
Cevap: İslâmiyet, insana kıymet ve ehemmiyet verir. Allahü teâlâ, Tîn sûresinin 4. cü âyetinde meâlen, (Ben insanı en güzel şekilde yarattım) buyurmakta, insan hayatına çok ehemmiyet vermekte, (Cana kıymayın!) diye emir etmektedir. Hıristiyanların insanı, (günahla kirlenmiş bir çirkef) olarak tarif etmesini, İslâm dini şiddet ile red etmiştir. Bütün insanlar, Müslüman olmağa elverişli olarak dünyaya gelirler. Saf ve temiz olarak doğarlar. Bundan sonra artık, kişinin her yaptığı kendinedir. Zümer sûresi 41. ci ve Yûnus sûresi 108. ci âyetlerinde meâlen, (Doğru yolda giden kendi lehinedir, sapıtan kendi zararına sapıtmış olur) buyurulmuştur. Çünkü Allahü teâlâ, onlara en sevgili kulu olan Muhammed aleyhisselâmı Peygamber ve en büyük kitabı olan Kur'ân-ı kerimi de rehber olarak göndermiştir. Kur'ân-ı kerimin ve Peygamberimizin "sallallahü aleyhi ve sellem" çok açık olarak gösterdiği doğru yoldan gitmeyenler, bunu beğenmedikleri için, şüphesiz cezalarını göreceklerdir.
Sâd sûresinin 87. ci âyetinde meâlen, (Kur'ân ancak, bütün insanlar için bir nasihattir) buyurulmuştur. İsrâ sûresinin 15. ci âyetinde meâlen, (Kim doğru yola girerse, kendi lehine girer. Kim, kendi aklına uyarsa, sapıtırsa, kendi zararına sapıtır. Kimse kimsenin günahını çekmez. Biz Peygamber göndermedikçe azâb etmeyiz) buyurulmuştur.
Biz, Allahü teâlânın bizi doğru olan imana kavuşturması için dua etmeliyiz. Bu da, ancak en hakiki, en son din olan Müslümanlık dinine ve bu dini doğru olarak bildiren (Ehl-i sünnet)âlimlerinin "rahime hümullahü teâlâ" kitaplarına iki elle sarılmakla olur. (Herkese Lâzım Olan Îmân s. 464)
***
Sual: Hakiki Müslümanlık nedir? Allahü teâlânın emirlerini kabul edip, onları yerine getirmek yeterli midir? Müslümanlar farklı inanışta olabilir mi?
Cevap: İslâm dininin esası, insanların kalbine büyük bir ferahlık veren, ruhunu temizleyen ve herkes tarafından kolaylıkla anlaşılan Allahü teâlânın yüksek emirlerini yerine getirmektir. Felsefe esasları ise, ancak insan düşüncelerinden ibarettir. Bunları ancak kendilerini red etmek için okumalı, fakat, ancak Kur'ân-ı kerimde ve hadîs-i şeriflerde ve İslâm âlimlerinin kitaplarında zikir edilen Allahü teâlânın emirlerini kabul edip, onları yerine getirmelidir. Hakiki Müslümanlık budur. Allahü teâlâ, Müslümanların farklı inanışta olmalarını, fırkalar kurmalarını, aralarında iman farkı olmasını men etmiştir. Hele, Müslümanların gizli toplantılar yapmasını, gizli cemiyetler kurmasını, iftira, gıybet gibi haram olan şeylerle meşgul olmalarını yasaklamıştır. Bu husustaki âyet-i kerimelerin meâl-i âlîleri şöyledir:
Mücâdele sûresinin 9-10. cu âyetlerinde meâlen, (Ey iman edenler! Gizli konuştuğunuz zaman, günâh işlemeği, düşmanlık etmeği ve Peygambere [ve dolayısıyla Müslümanları idare eden makamlara] karşı gelmeği fısıldaşmayın! Ancak iyilik yapmağı ve Allaha karşı gelmekten sakınmağı konuşun. Öyle gizli toplantılar, Müslümanları üzmek için şeytanın istediği şeydir) buyurulmuştur.
Câsiye sûresinin 17. ci âyetinde meâlen, (Din hususunda onlara açık alâmetler verdik. Onlar ise, kendilerine ilim geldikten sonra, birbirini çekememezlikten ötürü tefrikaya [ayrılığa] düştüler. Rabbin bunların birbirinden ayrı düşündükleri hususlar hakkında, kıyamet günü, şüphesiz aralarında hüküm edecektir) buyurulmuştur.
Rûm sûresinin 32. ci âyetinde meâlen, (Dinlerinde tefrikaya [ayrılığa] düşüp, fırka fırka olan ve her fırkasının da kendi inançlarını beğenip sevindiği müşriklerden olmayın!) buyurulmuştur.
Hadîd sûresinin 20. ci âyetinde meâlen, (Bilin ki, dünya hayatı, oyun, oyalanma, süslenme, aranızda öğünme, daha çok mal ve çocuk sâhibi olma davasından ibarettir. Bu ise, şu yağmura benzer ki, kara topraktan çıkardığı yeşillikler, ekincilerin hoşuna gider. Bu nebatlar, sonra kurur. Sapsarı olduğu görülür. Sonra çöp olur. Ahirette ise, [Dünyaya düşkün olanlara] çetin ve sonsuz azab vardır. [Dünyalıkları Allahın emirlerine uygun olarak kazananlara ise,] orada Allahın rızası ve af etmesi vardır. Dünya hayatı, sâdece aldatıcı, geçici bir devredir) buyurulmuştur.
Dünyanın, ahireti kazanmak için bir vâsıta olduğunu, bundan daha güzel anlatacak hangi söz vardır? Bunun için, dünya zevklerine kapılıp, doğru yoldan çıkacak yerde, dinimizin emirlerine iki elle sarılalım. İmanı ve din bilgileri doğru olup, sapıklara aldanmamış olan bir Müslüman, dürüst bir insan, kanunlara sadık bir vatandaş, hakiki bir âlim, vatansever bir kimse olur. Kendine de, milletine de faydalı olur. (Herkese Lâzım Olan Îmân s. 463)
Hiç yorum yok
Sorularınız Dinimiz İslam hocaları tarafından cevaplandırılacaktır. Lütfen suallerinizi: dinimizislam2@gmail.com mail adresine gönderiniz. Teşekkürler.