Page Nav

HIDE

Grid

GRID_STYLE

Hover Effects

TRUE

Yorumlar

{fbt_classic_header}

Header Ad

Önizle

Son yazılar:

latest

Ads Place

Hasta ziyaret etmek, adak olur mu?

Sual: Bir kimse, şu işim olursa falan hastayı ziyaret etmek adağım olsun dese, bu hastayı ziyaret etm ek adak olur mu ve yerine getirilmesi ...

onizle
Sual: Bir kimse, şu işim olursa falan hastayı ziyaret etmek adağım olsun dese, bu hastayı ziyaret etm ek adak olur mu ve yerine getirilmesi gerekir mi?
Cevap: Adak edilen şeyin, farz veya vacib olan bir ibadete benzemesi ve başlı başına bir ibadet olması lazımdır. Mesela, abdest almak, ölü kefenlemek başlı başına ibadet olmadıklarından adak olamaz. Hasta ziyaret etmek, cenaze taşımak, gusül etmek, cami içine girmek, Kur'ân-ı kerimi tutmak, ezan okumak, mektep, okul bina etmek, yapmak, cami bina etmek, yapmak da ibadet ise de, başlı başına ibadet değildir. Nezir, adak olunmazlar. Nezir, adak edilen şeyin benzemesi lazım olan farzın, vacibin başlı başına ibadet olması lazım değildir. Mesela, bir şey vakfetmeyi adamak caizdir. Çünkü vakıf, Müslümanlar için cami bina etmeye, yapmaya benzemektedir. Cami yapmak, başlı başına bir ibadet değil ise de, vakıf başlı başına ibadettir. Mesela, abdest almak, başlı başına ibadet olmayıp, başlı başına ibadet olan namazın bir şartıdır. Ölüyü kefenlemek de, cenaze namazının kabul olması için şarttır. Ölünün setr-i avreti, yani örtülü olması, cenaze namazının şartıdır.

***
Sual: Her Arapça bilen, dinî konularda yazılmış olan Arapça kitapları anlayabilir ve bunları tercüme edebilir mi?
Cevap: Arapçayı bilmek, Arapça yazılmış bir kitabı tercüme etmek ve anlamak için gerekli ise de yeterli değildir. Çünkü birçok kelimeler, her ilimde, başka manaya kullanılır. Mesela, zalimler kelimesi tefsir ilminde, kâfirler demektir. Fıkıh ilminde, başkasının hakkına saldıran kimselere denir. Tasavvufta ise, ayrı manası vardır. O hâlde, bir ilme ait bir kitabı okuyup anlayabilmek için, önce kelimelerin bu ilimdeki hususi manalarını bilmek lazımdır. Birkaç sene Mısır'da, Bağdat'ta bulunup da argo lisanı Arapça öğrenenlerin ve eline bir cep lügati alıp da, Kur'ân-ı kerimi ve hadis-i şerifleri tercümeye kalkışan yeni din âlimlerinin, para kazanmak için yaptıkları tercüme ve tefsirler, bozuk ve zararlı olmaktadır. Bir tasavvuf âliminin huzurunda, senelerce dirsek çürütüp, emek verip, pişmeden, olgunlaşmadan, Mesnevî okutan, tasavvuf kitapları tercümesine kalkışan tarikatçıların sözleri ve yazıları da, yanlış ve çok zararlı olmaktadır ve bu zararlar da görülmektedir.

***
Sual: Mezhepsiz ve bidat sahipleriyle görüşmek, onlarla beraber namaz kılmak, yiyip içmek doğru mudur?
Cevap: Hindistan'ın büyük âlimlerinden Ahmed Rızâ hân Berilevî "rahmetullahi teâlâ aleyh", (Fetâvel-Haremeyn) ismindeki fetva kitabında buyuruyor ki:

İbni Hibbânın bildirdiği hadîs-i şerifte, (Onların cenazelerinin namazını kılmayınız! Onlarla birlikte namaz kılmayınız!) buyuruldu. Deylemînin Mu'azdan haber verdiği hadîs-i şeriflerde, (Ben onlardan değilim. Onlar da benden değildirler. Onlara karşı cihad etmek, kâfirlerle cihad etmek gibidir) buyuruldu. İmâm-ı Cafer-us-Sâdık, babası Muhammed Bâkırdan, bu da babası Zeynel'âbidîn Aliden, bu da babası Hüseyin'den, bu da imam-ı Ali'den "radıyallahü anhüm" haber verdiler ki, Ebû Ümâmeye söylenilen hadîs-i şerifte, (Kaderî ve mürci'î ve hâricî fırkasında bulunanlarla görüşme! Bunlar, (bidat sahipleridir) dinini bozarlar. Yahudilerin ve Hristiyanların yaptıkları gibi, hıyanet ederler) buyuruldu. İbni Asâkirin Enes bin Malikten haber verdiği hadîs-i şerifte, (Bidat sahibini gördüğünüz zaman, ona karşı sert davranın! Allahü teâlâ, bidat sahiplerinin hepsine düşmandır. Onlardan hiçbiri sırat köprüsünden geçemeyecek, Cehennem ateşine düşeceklerdir) buyuruldu. Ebû Davud'un ve Hâkimin hazret-i Ömer'den haber verdikleri hadîs-i şerifte, (Kaderiyye fırkasında olanlarla birlikte bulunmayınız! İşlerinizi onlara danışmayınız!) buyuruldu. Ahmed ibni Hanbelin ve Ebû Davud'un ve Tirmüzînin ve İbni Mâcenin Abdullah ibni Mesûdden ve Taberânînin Ebû Mûsel-Eş'arîden "rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma'în" haber verdikleri hadîs-i şerifte, (İsrail oğulları [yani Yahudiler] günah işlediler. Âlimleri, bunlara nasihat verdi; dinlemediler. Âlimleri, sonra bunlarla görüştüler. Beraberce yiyip içtiler. Allahü teâlâ aralarına düşmanlık soktu. Davud aleyhisselâmın ve İsa aleyhisselâmın ağızlarından bunlara lanet etti) buyurdu. (Fâideli Bilgiler s. 427)

***
Sual: Kitaplarda; "Ümmetim yetmişüç fırkaya ayrılacaktır" diye bildirilen hadis-i şerife, bazı kimseler uydurmadır diyorlar. Bunların söylediklerinde bir gerçeklik payı olabilir mi?
Cevap: Cehenneme gidecek olan yetmişiki fırkanın mensupları, Ehl-i sünneti parçalamak ve kendi kötülüklerini örtmek için, birçok hadis-i şerife mevdu, uydurma demişlerdir. Ehl-i sünnet tanınan bazıları da, bu düşmanların kitaplarına aldanıp, birçok sahih hadisleri, mevdu sanmışlardır. Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını kavrayamayıp düşmanlara aldananlardan biri de, Aliyy-ül-kârîdir. Çok kitap yazmış, kıymetli kitapları şerh etmiş, açıklamış ise de, Ehâdîs-ül-mevdû'at kitabında, sahih hadislere mevdu demiştir. Din düşmanlarına aldanarak, en kıymetli kitaplardaki sahih hadis-i şeriflere mevdudur diyenler, din düşmanlarına, din-i İslâmı yıkmaya yardım etmiş oluyor.

(Ümmetim yetmişüç fırkaya ayrılacaktır. Bunların yalnız biri Cennete girecek, ötekilerin hepsi Cehenneme girecektir) hadisinin sahih olduğu, Şerh-i mevâkıf sonunda yazıyor. Milel-nihâl kitabı tercümesinde, Sünen ismindeki hadis kitaplarını yazmış olan hadis imamlarından dördünün, bu hadisi, Ebû Hüreyre'den radıyallahü anh rivayet ettiğini bildiriyor. Büyük İslâm âlimi, Şeyhülislâm Ahmet Nâmıkî Câmî hazretleri, Miftâh-un-necât ve Üns-üt-tâibîn kitaplarında, bu hadisi yazmaktadır. İmâm-ı Rabbânî ve imâm-ı Gazâlî hazretleri gibi müctehidler de, bu hadis-i şerifi yazıyorlar. Bu hadis-i şerife herhangi bir kimsenin mevdu demesi, güneşi balçıkla sıvamak gibidir.

***
Sual: Dünyada olanlarla, ahirettekiler arasında bir benzerlik var mıdır yoksa her ikisi de birbirinden farklı mıdır?
Cevap: Ahiret işleri, hiçbir bakımdan dünya işlerine benzemez. Bu dünya, yok olmak için yaratıldı, yok olacaktır. Ahiret, sonsuz kalmak için ve sonsuz kalacak şekilde yaratıldı. Sonsuz kalacak şey ile çabuk yok olacak şey arasında ne kadar fark varsa, dünya ile ahiret yapısı ve işleri arasında da o kadar fark vardır. Yalnız isimleri, anlatılması benzemektedir. Mesela cennet kelimesi, dünyada bostan, ahirette ise, cennet denilen, sonsuz nimetlerin bulunduğu yer demektir. Cehennem de, burada derin ateş kuyusu, orada ise cehennem denilen azap dolu yere denir.

Sosyal Sorumluluk Projesi

Hiç yorum yok

Sorularınız Dinimiz İslam hocaları tarafından cevaplandırılacaktır. Lütfen suallerinizi: dinimizislam2@gmail.com mail adresine gönderiniz. Teşekkürler.

Ads Place