Sual: İslâmiyeti dünya çıkarına alet eden kimselere aldanmamak için ne yapmalıdır? Rehber, yol gösterici olmadan İslâmiyeti öğrenmek ve tatb...
Sual: İslâmiyeti dünya çıkarına alet eden kimselere aldanmamak için ne yapmalıdır? Rehber, yol gösterici olmadan İslâmiyeti öğrenmek ve tatbik etmek mümkün olur mu?
Cevap: Tasavvufçular, bâtın ilmine kavuşmak için, riyazetler çekiyor, mücahedeler yapıyorlar. İlm-i zâhirde, sahte, yalancı ilim adamları olduğu gibi, sahte, bozuk kimseler, tasavvufçu kılığına girmişler, bu mübarek yolu, dünya çıkarlarına âlet etmişlerdir. Bu yalancılardan sakınmak, tuzaklarına düşmemek için, onları tanımak lâzımdır. Bunun için de, İslâmiyeti iyi öğrenmek lâzımdır. Doğru ile bozuğu ayıran biricik miyar İslâmiyettir. İslâmiyete uyan bir kimse, tasavvuf yolunda da çalışırsa çok iyidir. Fakat, bu yolda ilerlemek için, kâmil olan Rehberin kontrolü lâzımdır. Kâmil olan Rehber, kalp ve ruh mütehassısıdır. Talibin kalbindeki hastalığı anlayarak, ona uygun olan riyazeti ve zikri seçer, yaptırır. Bekara sûresinin onuncu âyetinde mealen, (Kalplerinde hastalık vardır) buyuruldu. Bu hastalığın tedavisi, Resûlullahın sohbeti ile oluyordu. Başkaca bir riyazete, sıkıntıya lüzum kalmıyordu. Eshâb-ı kiramın hepsi, o sohbetin bereketi ile Resûlullahın mübarek kalbinden feyz aldılar. Tasavvufun en yüksek derecelerine kavuştular. Kendilerinden sonra gelen Evliyanın hepsinden daha yüksek oldular. Onlardan sonra gelenler, Resûlullahın sohbetine kavuşamadıkları için, riyazetler, sıkıntılar çekerek, kalp hastalıklarından kurtulmağa çalışmışlardır. (Kıyâmet ve Âhiret s. 313)
***
Sual: Küfre sebep olan söz ve işlerden bazıları nelerdir?
Cevap: Bir haram-ı kat'iyye -hamr, hınzır eti gibi- helaldir dese veya helal-i kat'iyye, haramdır dese, kâfir olur demişler. [Tütüne haram demek tehlikelidir.]
Cemî' edyânda haram olan, helal edilmesi hikmete muhalif olan bir şeyin helal olmasını arzu etmek küfürdür. Zina ve livata ve karnı doyduktan sonra taam yemek ve fâiz almak veya fâiz vermek gibi. Şarabın helal olmasını temenni küfür değildir. Çünkü şarap her dinde haram değildi. Kur'ân-ı azîm-üş-şânı, laf ve latife arasında istimal etmek küfürdür. Yahya adlı kimseye, (Yâ Yahyâ! huz-il-kitâbe) dese kâfir olur. Kur'ân-ı kerimle alay etmiş olur. Çalgı, oyun, şarkı arasında Kur'ân okumak da böyledir.
Şimdi geldim Bismillâhi dese, afattır. Bir şeyi çok görse (Mâ halakallah) dese, manasını bilmese kâfir olur.
Bir kimse, şimdi sana sövmem, sövmenin adını günah koymuşlar, dese, afattır.
Bir kimse, Cebrâil buzağısı gibi çırılçıplak olmuşsun dese, afattır. Melekle alay etmek olur.
Bir kimse, Allahü tebâreke ve teâlâdan gayri eşyaya yemin etse, haramdır. Haramı işleyen, mürted ve kâfir olmaz. Meğer (Mansûsun aleyh) olan harama helal dese, kâfir olur.
Ve dahi, oğlunun başı için veya başım için kelimelerine, yemin billahi atfetse, mesela, vallahi oğlumun başı için dese, küfür olmasından korkulur. (İslâm Ahlâkı s. 204)
***
Sual: Hazret-i Ebu Bekir gibi din büyüklerine dil uzatanlar var. Bunlara ne demelidir?
Cevap: Mesâbîh-i şerîf ve İzâlet-ül-hafâ an hilâfet-il-hulefâ kitabında, Abdullah ibni Ömer hazretleri buyuruyor ki:
"Resûlullah zamanında, hazret-i Ebû Bekir'in, hazret-i Ömer'in ve hazret-i Osman'ın isimlerini söylediğimiz zaman, hep, (radıyallahü anh) derdik."
Müslümanlar, İslâm dinine kötülük yapanları mesela; Abdullah bin Sebe, Hasan Sabbah ve Ebû Tâhir Karmatî gibileri sevmez. İslâm dinine gönül vermiş, Resûlullah efendimizi çok sevdikleri için, canlarını, mallarını ve vatanlarını feda etmiş olan hazret-i Ebû Bekir'i, hazret-i Ömer'i, hazret-i Osman'ı ve hazret-i Ali'yi ve hazret-i Muâviye'yi çok sever. Peygamber efendimizin Ehl-i beytini ve bu Sahabileri sevenleri de çok sever. Hazret-i Muâviye ve Amr ibni Âs hazretleri gibi, İslâmiyete çok hizmet eden ve İslâm düşmanlarıyla cihad eden Sahabilere iftira edenleri, bir Müslüman sevebilir mi? Bu iftiralarla, gençleri zehirliyorlar. Bu zehir, kötü bir mirastır. Bu mirası, gençlere, masum nesillere intikal ettirmek için kitaplar, dergiler yayınlıyor ve dağıtıyorlar. (Fitne, yalan yayıldığı zaman, doğruyu bilenler, bildirmezlerse, onlara lanet olsun!) hadîs-i şerifi unutuldu mu? Câbir bin Abdullah hazretleri buyuruyor ki:
"Bir kimse, hazret-i Ali'nin yanına geldi ve;
-Yâ Emirel-müminîn! Ebu Bekir Cennette midir, diye sordu. Hazret-i Ali, buna çok üzüldü ve;
-Keşke dünyaya gelmeseydim. Resûlullah efendimizden ve Ondan sonra, hiçbir Müslümandan böyle bir söz işitilmemiştir. Ebu Bekr-i Sıddîk, Resûlullahın yanında veziri, müşaviri, vefatından sonra, halifesi idi. Buna inanmayan kâfir olur. Ebû Bekr-i Sıddîk hazretleri, vefat edeceği zaman beni çağırdı ve bana;
-Ey benim canım! Vefatım yaklaştı. Öldüğüm zaman beni, Resûlullahı yıkamış olan o ellerinle yıka! Kefene sar ve tabuta koy! Cenazemi, Hucre-i saadetin kapısına götür! Ebû Bekir kapıdadır, içeri girmeye izin istiyor diyerek, Resûlullaha söyle, dedi.
-Ebû Bekr-i Sıddîk vefat edince, her söylediğini yaptım. Hucre-i saadetin kapısına koyup izin isteyince; (Sevgiliyi, sevgilinin yanına getirin!) sesini işittik. Bunun için, hazret-i Ebû Bekir'i, Resûlullah efendimizin yanına defnettik! buyurdu.
Cevap: Tasavvufçular, bâtın ilmine kavuşmak için, riyazetler çekiyor, mücahedeler yapıyorlar. İlm-i zâhirde, sahte, yalancı ilim adamları olduğu gibi, sahte, bozuk kimseler, tasavvufçu kılığına girmişler, bu mübarek yolu, dünya çıkarlarına âlet etmişlerdir. Bu yalancılardan sakınmak, tuzaklarına düşmemek için, onları tanımak lâzımdır. Bunun için de, İslâmiyeti iyi öğrenmek lâzımdır. Doğru ile bozuğu ayıran biricik miyar İslâmiyettir. İslâmiyete uyan bir kimse, tasavvuf yolunda da çalışırsa çok iyidir. Fakat, bu yolda ilerlemek için, kâmil olan Rehberin kontrolü lâzımdır. Kâmil olan Rehber, kalp ve ruh mütehassısıdır. Talibin kalbindeki hastalığı anlayarak, ona uygun olan riyazeti ve zikri seçer, yaptırır. Bekara sûresinin onuncu âyetinde mealen, (Kalplerinde hastalık vardır) buyuruldu. Bu hastalığın tedavisi, Resûlullahın sohbeti ile oluyordu. Başkaca bir riyazete, sıkıntıya lüzum kalmıyordu. Eshâb-ı kiramın hepsi, o sohbetin bereketi ile Resûlullahın mübarek kalbinden feyz aldılar. Tasavvufun en yüksek derecelerine kavuştular. Kendilerinden sonra gelen Evliyanın hepsinden daha yüksek oldular. Onlardan sonra gelenler, Resûlullahın sohbetine kavuşamadıkları için, riyazetler, sıkıntılar çekerek, kalp hastalıklarından kurtulmağa çalışmışlardır. (Kıyâmet ve Âhiret s. 313)
***
Sual: Küfre sebep olan söz ve işlerden bazıları nelerdir?
Cevap: Bir haram-ı kat'iyye -hamr, hınzır eti gibi- helaldir dese veya helal-i kat'iyye, haramdır dese, kâfir olur demişler. [Tütüne haram demek tehlikelidir.]
Cemî' edyânda haram olan, helal edilmesi hikmete muhalif olan bir şeyin helal olmasını arzu etmek küfürdür. Zina ve livata ve karnı doyduktan sonra taam yemek ve fâiz almak veya fâiz vermek gibi. Şarabın helal olmasını temenni küfür değildir. Çünkü şarap her dinde haram değildi. Kur'ân-ı azîm-üş-şânı, laf ve latife arasında istimal etmek küfürdür. Yahya adlı kimseye, (Yâ Yahyâ! huz-il-kitâbe) dese kâfir olur. Kur'ân-ı kerimle alay etmiş olur. Çalgı, oyun, şarkı arasında Kur'ân okumak da böyledir.
Şimdi geldim Bismillâhi dese, afattır. Bir şeyi çok görse (Mâ halakallah) dese, manasını bilmese kâfir olur.
Bir kimse, şimdi sana sövmem, sövmenin adını günah koymuşlar, dese, afattır.
Bir kimse, Cebrâil buzağısı gibi çırılçıplak olmuşsun dese, afattır. Melekle alay etmek olur.
Bir kimse, Allahü tebâreke ve teâlâdan gayri eşyaya yemin etse, haramdır. Haramı işleyen, mürted ve kâfir olmaz. Meğer (Mansûsun aleyh) olan harama helal dese, kâfir olur.
Ve dahi, oğlunun başı için veya başım için kelimelerine, yemin billahi atfetse, mesela, vallahi oğlumun başı için dese, küfür olmasından korkulur. (İslâm Ahlâkı s. 204)
***
Sual: Hazret-i Ebu Bekir gibi din büyüklerine dil uzatanlar var. Bunlara ne demelidir?
Cevap: Mesâbîh-i şerîf ve İzâlet-ül-hafâ an hilâfet-il-hulefâ kitabında, Abdullah ibni Ömer hazretleri buyuruyor ki:
"Resûlullah zamanında, hazret-i Ebû Bekir'in, hazret-i Ömer'in ve hazret-i Osman'ın isimlerini söylediğimiz zaman, hep, (radıyallahü anh) derdik."
Müslümanlar, İslâm dinine kötülük yapanları mesela; Abdullah bin Sebe, Hasan Sabbah ve Ebû Tâhir Karmatî gibileri sevmez. İslâm dinine gönül vermiş, Resûlullah efendimizi çok sevdikleri için, canlarını, mallarını ve vatanlarını feda etmiş olan hazret-i Ebû Bekir'i, hazret-i Ömer'i, hazret-i Osman'ı ve hazret-i Ali'yi ve hazret-i Muâviye'yi çok sever. Peygamber efendimizin Ehl-i beytini ve bu Sahabileri sevenleri de çok sever. Hazret-i Muâviye ve Amr ibni Âs hazretleri gibi, İslâmiyete çok hizmet eden ve İslâm düşmanlarıyla cihad eden Sahabilere iftira edenleri, bir Müslüman sevebilir mi? Bu iftiralarla, gençleri zehirliyorlar. Bu zehir, kötü bir mirastır. Bu mirası, gençlere, masum nesillere intikal ettirmek için kitaplar, dergiler yayınlıyor ve dağıtıyorlar. (Fitne, yalan yayıldığı zaman, doğruyu bilenler, bildirmezlerse, onlara lanet olsun!) hadîs-i şerifi unutuldu mu? Câbir bin Abdullah hazretleri buyuruyor ki:
"Bir kimse, hazret-i Ali'nin yanına geldi ve;
-Yâ Emirel-müminîn! Ebu Bekir Cennette midir, diye sordu. Hazret-i Ali, buna çok üzüldü ve;
-Keşke dünyaya gelmeseydim. Resûlullah efendimizden ve Ondan sonra, hiçbir Müslümandan böyle bir söz işitilmemiştir. Ebu Bekr-i Sıddîk, Resûlullahın yanında veziri, müşaviri, vefatından sonra, halifesi idi. Buna inanmayan kâfir olur. Ebû Bekr-i Sıddîk hazretleri, vefat edeceği zaman beni çağırdı ve bana;
-Ey benim canım! Vefatım yaklaştı. Öldüğüm zaman beni, Resûlullahı yıkamış olan o ellerinle yıka! Kefene sar ve tabuta koy! Cenazemi, Hucre-i saadetin kapısına götür! Ebû Bekir kapıdadır, içeri girmeye izin istiyor diyerek, Resûlullaha söyle, dedi.
-Ebû Bekr-i Sıddîk vefat edince, her söylediğini yaptım. Hucre-i saadetin kapısına koyup izin isteyince; (Sevgiliyi, sevgilinin yanına getirin!) sesini işittik. Bunun için, hazret-i Ebû Bekir'i, Resûlullah efendimizin yanına defnettik! buyurdu.
Hiç yorum yok
Sorularınız Dinimiz İslam hocaları tarafından cevaplandırılacaktır. Lütfen suallerinizi: dinimizislam2@gmail.com mail adresine gönderiniz. Teşekkürler.