Gülbahçesinden... Hadis-i şerifte (Ey ümmetim! Beni Peygamber olarak gönderen Allahü teâlâya yemîn ederim ki, fakîr akrabâsı varken, başka...
Gülbahçesinden...
Hadis-i şerifte (Ey ümmetim! Beni Peygamber olarak gönderen Allahü teâlâya yemîn ederim ki, fakîr akrabâsı varken, başkalarına verilen zekâtı, Allahü teâlâ kabûl etmez) buyuruldu. Kabûl olmaz demek; sahih olur, ya'nî zekat borcu ödenmiş olur ise de, sevâbı olmaz demektir. [Faideli Bilgiler]
Hadis-i şerifte (Ey ümmetim! Beni Peygamber olarak gönderen Allahü teâlâya yemîn ederim ki, fakîr akrabâsı varken, başkalarına verilen zekâtı, Allahü teâlâ kabûl etmez) buyuruldu. Kabûl olmaz demek; sahih olur, ya'nî zekat borcu ödenmiş olur ise de, sevâbı olmaz demektir. [Faideli Bilgiler]
Kâinatın Efendisi Resûlullah "sallallahü aleyhi ve sellem"
MUHAMMED ALEYHİSSELÂMIN FAZÎLETLERİ
MUHAMMED ALEYHİSSELÂMIN FAZÎLETLERİ
Muhammed aleyhisselâmın fazîletlerini bildiren yüzlerce kitap vardır. Fazîlet, üstünlük demektir.
Üstünlüklerinden seksenaltı adedi aşağıda bildirilmiştir:
37-Ümmetinin isimleri ve aralarında olacak şeylerin hepsi kendisine bildirildi.
38-Aklı, bütün insanların aklından daha çoktur.
39-İnsanlarda bulunabilecek bütün iyi huyların hepsi Ona ihsân olundu. Büyük şair Ömer bin Fârıda, (Resûlullahı niçin medh etmedin) dediklerinde, Onu medh etmeye gücüm yetmiyeceğini anladım. Onu medh edecek kelime bulamadım demiştir.
40-Kelime-i şehâdette, ezanda, ikâmette, namazdaki teşehhüdde, birçok duâlarda, bazı ibâdetlerde ve hutbelerde, nasihat yapmakta, sıkıntılı zamanlarda, kabirde, mahşerde, Cennette ve her mahlûkun lisanında Allahü teâlâ, Onun ismini kendi isminin yanına koymuştur.
41-Üstünlüklerinin en üstünü, Habîbullah olmasıdır. Allahü teâlâ, Onu kendisine sevgili, dost yapmıştır.Onu herkesten, her melekten daha çok sevmiştir. Allahü teâlâ, hadis-i kudsîde, (İbrâhîmi Halîl yaptım ise, seni kendime Habîb yaptım) buyurmuştur.
42-(Sana, râzı oluncaya kadar, [yeter deyinceye kadar] her dilediğini vereceğim) meâlindeki Duhâ sûresinin 5. âyet-i kerimesi, Allahü teâlânın, Peygamberine bütün ilimleri, bütün üstünlükleri, ahkâm-ı islâmiyyeyi, düşmanlarına karşı yardım ve galebe ve ümmetine fethler, zaferler ve kıyâmette her türlü şefaat ve tecellîler ihsân edeceğini vaat etmektedir. Bu âyet-i kerime nâzil olduğu [geldiği] zaman, Cebrâîl aleyhisselâma bakarak, (Ümmetimden birinin Cehennemde kalmasına râzı olmam) buyurdu.
43-Gece, uyanık iken, uykuda iken, yalnız iken, çoklukta iken, yolculukta iken, evde iken, harbde iken, gülerken, ağlarken, mübârek kalbi hep Allahü teâlâ ile idi. Bazı zamanlarda ise, yalnız Allahü teâlâ ile idi. Dünyadaki vazîfelerini yapabilmek ve mübârek kalbini beşeriyyet âlemine döndürmek için, zevcesi Âişenin yanına gelip, (Ey Âişe! Birâz benimle konuş [da kendime geleyim]) buyurur, ondan sonra Eshâbına nasihat ve irşâd etmeye giderdi. Sabah namazının sünnetini evinde kılıp, Âişe ile bir miktâr konuştuktan sonra Eshâbına farzı kıldırmak için mescîde giderdi. Bu hal hasâis-i peygamberîdir. Âişe ile konuşmadan dışarı çıksa idi, ilâhî tecellîlerden ve nûrlardan dolayı, yüzüne kimse bakamazdı. --devamı var- [Herkese Lazım Olan Îmân]
Üstünlüklerinden seksenaltı adedi aşağıda bildirilmiştir:
37-Ümmetinin isimleri ve aralarında olacak şeylerin hepsi kendisine bildirildi.
38-Aklı, bütün insanların aklından daha çoktur.
39-İnsanlarda bulunabilecek bütün iyi huyların hepsi Ona ihsân olundu. Büyük şair Ömer bin Fârıda, (Resûlullahı niçin medh etmedin) dediklerinde, Onu medh etmeye gücüm yetmiyeceğini anladım. Onu medh edecek kelime bulamadım demiştir.
40-Kelime-i şehâdette, ezanda, ikâmette, namazdaki teşehhüdde, birçok duâlarda, bazı ibâdetlerde ve hutbelerde, nasihat yapmakta, sıkıntılı zamanlarda, kabirde, mahşerde, Cennette ve her mahlûkun lisanında Allahü teâlâ, Onun ismini kendi isminin yanına koymuştur.
41-Üstünlüklerinin en üstünü, Habîbullah olmasıdır. Allahü teâlâ, Onu kendisine sevgili, dost yapmıştır.Onu herkesten, her melekten daha çok sevmiştir. Allahü teâlâ, hadis-i kudsîde, (İbrâhîmi Halîl yaptım ise, seni kendime Habîb yaptım) buyurmuştur.
42-(Sana, râzı oluncaya kadar, [yeter deyinceye kadar] her dilediğini vereceğim) meâlindeki Duhâ sûresinin 5. âyet-i kerimesi, Allahü teâlânın, Peygamberine bütün ilimleri, bütün üstünlükleri, ahkâm-ı islâmiyyeyi, düşmanlarına karşı yardım ve galebe ve ümmetine fethler, zaferler ve kıyâmette her türlü şefaat ve tecellîler ihsân edeceğini vaat etmektedir. Bu âyet-i kerime nâzil olduğu [geldiği] zaman, Cebrâîl aleyhisselâma bakarak, (Ümmetimden birinin Cehennemde kalmasına râzı olmam) buyurdu.
43-Gece, uyanık iken, uykuda iken, yalnız iken, çoklukta iken, yolculukta iken, evde iken, harbde iken, gülerken, ağlarken, mübârek kalbi hep Allahü teâlâ ile idi. Bazı zamanlarda ise, yalnız Allahü teâlâ ile idi. Dünyadaki vazîfelerini yapabilmek ve mübârek kalbini beşeriyyet âlemine döndürmek için, zevcesi Âişenin yanına gelip, (Ey Âişe! Birâz benimle konuş [da kendime geleyim]) buyurur, ondan sonra Eshâbına nasihat ve irşâd etmeye giderdi. Sabah namazının sünnetini evinde kılıp, Âişe ile bir miktâr konuştuktan sonra Eshâbına farzı kıldırmak için mescîde giderdi. Bu hal hasâis-i peygamberîdir. Âişe ile konuşmadan dışarı çıksa idi, ilâhî tecellîlerden ve nûrlardan dolayı, yüzüne kimse bakamazdı. --devamı var- [Herkese Lazım Olan Îmân]
Hikmetler...
TEVEKKÜL NEDİR?
Tevekkül; sebeplere yapışmayıp, tembel tembel oturmak değildir. Çünkü, böyle olmak Allahü teâlâya karşı edepsizlik olur. Müslümanın meşrû olan bir sebebe yapışması lâzımdır. Sebebe yapıştıktan ve çalışmaya başladıktan sonra tevekkül edilir. Ya'ni istenilen şey, bunun hâsıl olmasına sebep olan şeyden beklenilmez. Allahü teâlâdan beklenir. Çünkü Allahü teâlâ sebebi, istenilen şeye kavuşmak için bir kapı gibi yaratmıştır. Bir şeyin meydana gelmesine sebep olan işi yapmayıp da, sebepsiz olarak gelmesini istemek edepsizlik olur.
TEVEKKÜL NEDİR?
Tevekkül; sebeplere yapışmayıp, tembel tembel oturmak değildir. Çünkü, böyle olmak Allahü teâlâya karşı edepsizlik olur. Müslümanın meşrû olan bir sebebe yapışması lâzımdır. Sebebe yapıştıktan ve çalışmaya başladıktan sonra tevekkül edilir. Ya'ni istenilen şey, bunun hâsıl olmasına sebep olan şeyden beklenilmez. Allahü teâlâdan beklenir. Çünkü Allahü teâlâ sebebi, istenilen şeye kavuşmak için bir kapı gibi yaratmıştır. Bir şeyin meydana gelmesine sebep olan işi yapmayıp da, sebepsiz olarak gelmesini istemek edepsizlik olur.
Tevekkül, dinin bildirdiği bütün sebeplere yapıştıktan sonra neticeyi sebeplerden değil, sebepleri yaratandan beklemektir.
Tevekkül, değiştirilmesi insan gücünün dışında olan üzücü hâdiseleri, ezelde takdir edilmiş bilip, üzülmemek, Allahü teâlâdan geldiğini düşünüp, severek karşılamaktır. [Türkiye Takvimi]
Fıkıh Bilgileri...
ZEKAT NİSABI 96 GRAM ALTINDIR...
İhtiyaç eşyası, insanı ölümden koruyan şeylerdir. Bunların birincisi nafakadır. Nafaka da üçdür: Yiyecek, giyecek ve evdir. Yiyecek deyince, mutfak eşyâsı da anlaşılır. Ev demek, ev eşyâsı da demekdir. Binek hayvanı veyâ arabası, silâhları, hizmetcisi ve san'at âletleri ve lüzûmlu kitâbları da ihtiyâç eşyâsı sayılır.
İhtiyaç eşyasının ve borçlarının dışında nisâb miktârı malı, parası olan kimse dînen zengin sayılır. Altının nisâbı yirmi miskaldir. Miskal, ağırlık ölçü birimidir. Ağırlık, uzunluk, hacm, zamân ve kıymet [para] ölçü birimleri, şer'î birimler ve urfî [örfî] birimler olarak, ikiye ayrılır: Şer'î birimler, Peygamberimiz "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" zamânında kullanılan ve hadîs-i şerîflerde ismleri geçen birimlerdir. Bunlardan ba'zılarının mikdârları ne kadar olduğunu dört mezheb imâmları farklı bildirmişlerdir. Urfî birimler, kullanılması âdet olan veyâ hükûmetlerin kabûl etdikleri birimlerdir. Meselâ, hanefîdeki miskal ile şâfi'îdeki ve mâlikîdeki miskal birbirinden farklı olduğu gibi, çeşidli urfî miskaller mevcûddur. Hanefî mezhebinde, bir miskal, yirmi kırâtdır. Bir kırât-ı şer'î, kabuksuz, uçları kesilmiş, kuru beş arpadır. [Eczâhânedeki hassâs terâzî ile yapılan tecribelerle] böyle beş arpanın yirmidört santigram [0,24 gr.] ağırlığında olduğu görüldü. Böylece, bir şer'î miskal, yüz arpa, mâlikîde bir miskalin yetmiş iki arpa olduğu (Zahîre)de yazılıdır. Bir miskal, mâlikîde üçbuçuk [3,456] gram ve hanefîde, dört gram ve seksen santigram [4,80 gr.] ağırlığında olmakdadır. O hâlde, altının nisâbı, [96] gramdır. Osmânlı devletinde son kabûl edilen urfî miskal 24 kırât ve bir kırât da [20] santigram idi. Buna göre, urfî miskal 4,80 gram olmakdadır. Şer'î miskal ile urfî miskal aynı ağırlıkda olmakdadır. [Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye]
İhtiyaç eşyası, insanı ölümden koruyan şeylerdir. Bunların birincisi nafakadır. Nafaka da üçdür: Yiyecek, giyecek ve evdir. Yiyecek deyince, mutfak eşyâsı da anlaşılır. Ev demek, ev eşyâsı da demekdir. Binek hayvanı veyâ arabası, silâhları, hizmetcisi ve san'at âletleri ve lüzûmlu kitâbları da ihtiyâç eşyâsı sayılır.
İhtiyaç eşyasının ve borçlarının dışında nisâb miktârı malı, parası olan kimse dînen zengin sayılır. Altının nisâbı yirmi miskaldir. Miskal, ağırlık ölçü birimidir. Ağırlık, uzunluk, hacm, zamân ve kıymet [para] ölçü birimleri, şer'î birimler ve urfî [örfî] birimler olarak, ikiye ayrılır: Şer'î birimler, Peygamberimiz "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" zamânında kullanılan ve hadîs-i şerîflerde ismleri geçen birimlerdir. Bunlardan ba'zılarının mikdârları ne kadar olduğunu dört mezheb imâmları farklı bildirmişlerdir. Urfî birimler, kullanılması âdet olan veyâ hükûmetlerin kabûl etdikleri birimlerdir. Meselâ, hanefîdeki miskal ile şâfi'îdeki ve mâlikîdeki miskal birbirinden farklı olduğu gibi, çeşidli urfî miskaller mevcûddur. Hanefî mezhebinde, bir miskal, yirmi kırâtdır. Bir kırât-ı şer'î, kabuksuz, uçları kesilmiş, kuru beş arpadır. [Eczâhânedeki hassâs terâzî ile yapılan tecribelerle] böyle beş arpanın yirmidört santigram [0,24 gr.] ağırlığında olduğu görüldü. Böylece, bir şer'î miskal, yüz arpa, mâlikîde bir miskalin yetmiş iki arpa olduğu (Zahîre)de yazılıdır. Bir miskal, mâlikîde üçbuçuk [3,456] gram ve hanefîde, dört gram ve seksen santigram [4,80 gr.] ağırlığında olmakdadır. O hâlde, altının nisâbı, [96] gramdır. Osmânlı devletinde son kabûl edilen urfî miskal 24 kırât ve bir kırât da [20] santigram idi. Buna göre, urfî miskal 4,80 gram olmakdadır. Şer'î miskal ile urfî miskal aynı ağırlıkda olmakdadır. [Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye]
Mühim tenbih...
"ŞİRK, KARINCANIN AYAK SESİNDEN DAHA GİZLİDİR..."
"ŞİRK, KARINCANIN AYAK SESİNDEN DAHA GİZLİDİR..."
Müslümân, îmânın yok olmasına sebeb olacağı sözbirliği ile bildirilmiş olan şeyleri amden [istekle] söyler veyâ yaparsa, kâfir olur. Buna (Mürted) denir. Mürtedin, mürted olmadan önceki ibâdetleri ve sevâbları yok olur. Tekrâr îmâna gelirse, zengin ise, yeniden hac etmesi lâzım olur. Namâzlarını, oruclarını, zekâtlarını kazâ etmesi lâzım olmaz. Mürted olmadan önce, kazâya bırakmış olduklarını kazâ etmesi lâzımdır. Çünki, mürted olunca, önceki günâhlar yok olmaz. Mürted olanın nikâhı fesh olur, gider. Îmâna gelerek, tecdîd-i nikâh etmeden önceki çocukları veled-i zinâ [piç] olur. Kesdiği, leş olur, yinmez. Îmânının gitmesine sebeb olan şeyden tevbe etmedikçe, yalnız (Kelime-i şehâdet) söylemekle veyâ namâz kılmakla, müslümân olmaz. Mürted olacak şeyi yapdığını inkâr etmesi de tevbe olur. Tevbe etmeden ölürse, Cehennem ateşinde ebedî olarak azâb görür. Bunun için, küfrden çok korkmalı, az konuşmalıdır. Hadîs-i şerîfde, (Hep hayrlı, fâideli konuşunuz. Yâhud susunuz!) buyuruldu. Ciddî olmalı, latîfeci, oyuncu olmamalıdır. Dîne, kanûnlara, akla, insanlığa uygun olmıyan şeyler yapmamalıdır. Kendisini küfrden muhâfaza etmesi için, Allahü teâlâya çok düâ etmelidir. Hadîs-i şerîfde, (Şirkden sakınınız. Şirk, karıncanın ayak sesinden dahâ gizlidir) buyuruldu. Bu hadîs-i şerîfdeki şirk, küfr demekdir. Bu kadar gizli olan şeyden korunmak nasıl olur denildikde, (Allahümme innâ ne'ûzü bike en-nüşrike-bike şey'en na'lemühu ve nes-tagfirüke limâ lâ-na'lemühu düâsını okuyunuz!) buyuruldu. Bu düâyı sabâh ve akşam çok okumalıdır. Kâfirlerin, Cehennem ateşinde sonsuz azâb görecekleri, Cennete hiç girmiyecekleri söz birliği ile bildirilmişdir. Kâfir, dünyâda sonsuz yaşasaydı, sonsuz kâfir kalmak niyyetinde olduğu için, cezâsı da sonsuz azâbdır. Allahü teâlâ, herşeyin hâlikı, sâhibidir. Mülkünde dilediğini yapması hakkıdır. Ona, niçin böyle yapdın demeğe kimsenin hakkı yokdur. Bir şeyin sâhibinin, o şeyi dilediği gibi kullanmasına zulm denmez. Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmde, zâlim olmadığını, hiçbir mahlûkuna zulm yapmadığını bildirmekdedir. [İslâm Ahlâkı]
İstanbul için İmsak ve İftar vakitleri...
(20 Ramazân 1430 - 9 Eylül 2009 Çarşamba)
İmsak: 04.46 İftar: 19.34
Not: İmsak vakti, oruca başlama zamanıdır. Sabah namazı imsaktan 15 dakika sonra kılınabilir. Diğer şehirler ve ülkeler için: www.turktakvim.com - www.namazvakti.com
İmsak: 04.46 İftar: 19.34
Not: İmsak vakti, oruca başlama zamanıdır. Sabah namazı imsaktan 15 dakika sonra kılınabilir. Diğer şehirler ve ülkeler için: www.turktakvim.com - www.namazvakti.com
Hiç yorum yok
Sorularınız Dinimiz İslam hocaları tarafından cevaplandırılacaktır. Lütfen suallerinizi: dinimizislam2@gmail.com mail adresine gönderiniz. Teşekkürler.