Sual: İnsanların zekalarını ölçme işini, Müslümanlar da yapmışlar mıdır? Cevap: İnsanların zekaları eşit değildir. Zekanın en üstün dere...
Sual: İnsanların zekalarını ölçme işini, Müslümanlar da yapmışlar mıdır?
Cevap: İnsanların zekaları eşit değildir. Zekanın en üstün derecesine Deha denir. Zeka, test usulü ile ölçülür. Yirminci asrın tanınmış psikologlarından Amerikalı Terman; "Test usulü ile zeka ölçmesi, ilk olarak Osmanlılarda yapıldı" diyor.
Osmanlı orduları Avrupa'da ilerliyor, Viyana elden gidiyordu. Viyana gidince, bütün Avrupa'nın Müslümanların eline geçmesi çok kolay olacaktı. Osmanlılar, Avrupa'ya İslâm medeniyetini getiriyor, ilim, fen, ahlak nurları, hıristiyanlığın kararttığı, uyuşturduğu yerlere, zindelik, insanlık, huzur, saadet saçıyordu. Asırlarca, diktatörlerin, kapitalistlerin, papazların zulümleri altında inleyen, barbarlaşan Avrupa, İslâm adaleti, İslâm ilimleri, İslâm ahlakı ile, insan haklarına kavuşuyordu. Avrupa diktatörleri ve öncelikle hıristiyan kiliseleri, Osmanlı ordularına karşı son gayretlerini harcıyorlardı. Bir gece, İstanbul'daki, ingiliz sefîri, Londra'ya tarihi mektubunu yolladı.
"Buldum, buldum! Osmanlı ordularının ilerleme sebebini buldum. Onları durdurmanın yolunu buldum" diyor ve şöyle yazıyordu:
"Osmanlılar ele geçirdikleri her yerde din, ırk farkı gözetmeksizin, seçtikleri çocukların zekalarını ölçüyor, ileri zekalıları ayırarak, medreselerde okutup, İslâm terbiyesi ile yetiştiriyorlar. Bunlar arasından da seçtiklerine, saraydaki Enderun denilen yüksek okulda, o zamanın en ileri bilgilerini veriyorlar. İşte, Osmanlı siyaset adamları, başkumandanları, böyle seçilen, yetiştirilen keskin zekalı şahsiyetlerdir. Sokullular, Köprülüler, böyle yetişmiştir. Osmanlı akınlarını durdurmak, hıristiyanlığı kurtarmak için biricik çare, Enderun mekteplerini ve medreseleri dağıtmak, onları içerden yıkmaktır."
Bu mektuptan sonra, İngiltere'de Müstemlekeler nezâreti kuruldu. Burada yetiştirilen casuslar ve hıristiyan misyonerleri, yalan propaganda ve yaldızlı vaatlerle avladıkları cahilleri Osmanlı devletinin kilit noktalarına yerleştirmeye, bu kuklaların eli ile; medreselerden fen, ahlak derslerini, hatta, yüksek din bilgilerini kaldırmaya, Müslümanları cahil bırakmaya uğraştılar. Bu sinsi kampanyalarında, tanzimattan sonra tam başarı sağladılar ve böylece Osmanlı devleti yıkıldı.
***
Sual: Kalbi hastalıktan kurtaran ilaç nedir? İbadetlere, müzik sokmanın, mevlevîler gibi çeşitli ayinler yapmanın İslâm dini ile alâkası var mıdır?
Cevap: Kalbi hastalıktan kurtaran ilaç, üç şeyden yapılır. Bunlar, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri gibi iman etmek, ibadetleri yapmak ve haramlardan sakınmaktır. İslâmiyetten ve tasavvuftan haberi olmayan kimseler, dini, dünya kazançlarına âlet ediyorlar. Bu yobazlar, tasavvufa, hatta ibadetlere, mistik bir hareket olarak, müzik sokmuş, müzik âletlerinin nağmelerine göre vücut hareketleri yapmak gibi hususlara, ayin demişlerdir. [Mevlevî ayinleri gibi.] Başlarında mezar taşına benzeyen beyaz uzun külâhları (sikkeleri) ile dönen mevlevîler, sağ ellerini semaya kaldırırlar ve sol ellerini semadan aldıklarını dünya yüzüne göndermeği belirtmek için, aşağı indirirler. İslâm dini ile hiçbir alâkası olmayan ve âyet-i kerime ve hadîs-i şeriflerde bulunmayan böyle ayinleri, tarikat olarak, İslâmiyet olarak tanıtıyorlar.
Peygamberimiz "sallallahü aleyhi ve sellem" ve Eshâb-ı kiramdan "radıyallahü teâlâ anhüm ecma'în" hiçbiri, böyle ayinler yapmadı. Onların zamanlarında tasavvuf vardı. Fakat böyle tarikatçılık yoktu. Şimdi, bu ayinleri görmek için dünyanın her tarafından birçok insan gelmektedir. Yabancı dillerde tasavvuf hakkında yazılan eserler çoktur ve hepsinde bu bid'at, bozuk yollardan bahis olunmaktadır. İmâm-ı Gazâlî "rahime hullahü teâlâ" hem kelâm âlimi, hem de hakiki tasavvufun mütehassıslarından idi. Kanuni Sultan Süleyman'ın "rahime hullahü teâlâ" şeyhulislâmı büyük din âlimi Ebüssü'ûd Efendinin "rahime hullahü teâlâ" tasavvuf ehline karşı çok sert davrandığı, hatta onların idamı için fetva verdiği söylenir. Bu doğru değildir. Ebüssü'ûd Efendi, tasavvuf ehli için değil, bunların içine karışan sapık tarikatçılar için ve (Tasavvufta yüksek dereceye varanlar için, din teklifleri kalkmıştır. Onlar için helal ile haramın farkı yoktur) diyenler için sert davranmış ve bunların fitne çıkarmak, İslâmiyeti yıkmak günahları için, idam edilmelerine fetva vermiştir. (Herkese Lâzım Olan Îmân s. 457)
Cevap: İnsanların zekaları eşit değildir. Zekanın en üstün derecesine Deha denir. Zeka, test usulü ile ölçülür. Yirminci asrın tanınmış psikologlarından Amerikalı Terman; "Test usulü ile zeka ölçmesi, ilk olarak Osmanlılarda yapıldı" diyor.
Osmanlı orduları Avrupa'da ilerliyor, Viyana elden gidiyordu. Viyana gidince, bütün Avrupa'nın Müslümanların eline geçmesi çok kolay olacaktı. Osmanlılar, Avrupa'ya İslâm medeniyetini getiriyor, ilim, fen, ahlak nurları, hıristiyanlığın kararttığı, uyuşturduğu yerlere, zindelik, insanlık, huzur, saadet saçıyordu. Asırlarca, diktatörlerin, kapitalistlerin, papazların zulümleri altında inleyen, barbarlaşan Avrupa, İslâm adaleti, İslâm ilimleri, İslâm ahlakı ile, insan haklarına kavuşuyordu. Avrupa diktatörleri ve öncelikle hıristiyan kiliseleri, Osmanlı ordularına karşı son gayretlerini harcıyorlardı. Bir gece, İstanbul'daki, ingiliz sefîri, Londra'ya tarihi mektubunu yolladı.
"Buldum, buldum! Osmanlı ordularının ilerleme sebebini buldum. Onları durdurmanın yolunu buldum" diyor ve şöyle yazıyordu:
"Osmanlılar ele geçirdikleri her yerde din, ırk farkı gözetmeksizin, seçtikleri çocukların zekalarını ölçüyor, ileri zekalıları ayırarak, medreselerde okutup, İslâm terbiyesi ile yetiştiriyorlar. Bunlar arasından da seçtiklerine, saraydaki Enderun denilen yüksek okulda, o zamanın en ileri bilgilerini veriyorlar. İşte, Osmanlı siyaset adamları, başkumandanları, böyle seçilen, yetiştirilen keskin zekalı şahsiyetlerdir. Sokullular, Köprülüler, böyle yetişmiştir. Osmanlı akınlarını durdurmak, hıristiyanlığı kurtarmak için biricik çare, Enderun mekteplerini ve medreseleri dağıtmak, onları içerden yıkmaktır."
Bu mektuptan sonra, İngiltere'de Müstemlekeler nezâreti kuruldu. Burada yetiştirilen casuslar ve hıristiyan misyonerleri, yalan propaganda ve yaldızlı vaatlerle avladıkları cahilleri Osmanlı devletinin kilit noktalarına yerleştirmeye, bu kuklaların eli ile; medreselerden fen, ahlak derslerini, hatta, yüksek din bilgilerini kaldırmaya, Müslümanları cahil bırakmaya uğraştılar. Bu sinsi kampanyalarında, tanzimattan sonra tam başarı sağladılar ve böylece Osmanlı devleti yıkıldı.
***
Sual: Kalbi hastalıktan kurtaran ilaç nedir? İbadetlere, müzik sokmanın, mevlevîler gibi çeşitli ayinler yapmanın İslâm dini ile alâkası var mıdır?
Cevap: Kalbi hastalıktan kurtaran ilaç, üç şeyden yapılır. Bunlar, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri gibi iman etmek, ibadetleri yapmak ve haramlardan sakınmaktır. İslâmiyetten ve tasavvuftan haberi olmayan kimseler, dini, dünya kazançlarına âlet ediyorlar. Bu yobazlar, tasavvufa, hatta ibadetlere, mistik bir hareket olarak, müzik sokmuş, müzik âletlerinin nağmelerine göre vücut hareketleri yapmak gibi hususlara, ayin demişlerdir. [Mevlevî ayinleri gibi.] Başlarında mezar taşına benzeyen beyaz uzun külâhları (sikkeleri) ile dönen mevlevîler, sağ ellerini semaya kaldırırlar ve sol ellerini semadan aldıklarını dünya yüzüne göndermeği belirtmek için, aşağı indirirler. İslâm dini ile hiçbir alâkası olmayan ve âyet-i kerime ve hadîs-i şeriflerde bulunmayan böyle ayinleri, tarikat olarak, İslâmiyet olarak tanıtıyorlar.
Peygamberimiz "sallallahü aleyhi ve sellem" ve Eshâb-ı kiramdan "radıyallahü teâlâ anhüm ecma'în" hiçbiri, böyle ayinler yapmadı. Onların zamanlarında tasavvuf vardı. Fakat böyle tarikatçılık yoktu. Şimdi, bu ayinleri görmek için dünyanın her tarafından birçok insan gelmektedir. Yabancı dillerde tasavvuf hakkında yazılan eserler çoktur ve hepsinde bu bid'at, bozuk yollardan bahis olunmaktadır. İmâm-ı Gazâlî "rahime hullahü teâlâ" hem kelâm âlimi, hem de hakiki tasavvufun mütehassıslarından idi. Kanuni Sultan Süleyman'ın "rahime hullahü teâlâ" şeyhulislâmı büyük din âlimi Ebüssü'ûd Efendinin "rahime hullahü teâlâ" tasavvuf ehline karşı çok sert davrandığı, hatta onların idamı için fetva verdiği söylenir. Bu doğru değildir. Ebüssü'ûd Efendi, tasavvuf ehli için değil, bunların içine karışan sapık tarikatçılar için ve (Tasavvufta yüksek dereceye varanlar için, din teklifleri kalkmıştır. Onlar için helal ile haramın farkı yoktur) diyenler için sert davranmış ve bunların fitne çıkarmak, İslâmiyeti yıkmak günahları için, idam edilmelerine fetva vermiştir. (Herkese Lâzım Olan Îmân s. 457)
Hiç yorum yok
Sorularınız Dinimiz İslam hocaları tarafından cevaplandırılacaktır. Lütfen suallerinizi: dinimizislam2@gmail.com mail adresine gönderiniz. Teşekkürler.