Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Ehl-i sünnet âlimleri bayrak gibidir ve hep dalgalanırlar. Bozuk insanlar, o bayraklara düşmandır; ancak ...
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Ehl-i sünnet âlimleri bayrak gibidir ve hep dalgalanırlar. Bozuk insanlar, o bayraklara düşmandır; ancak onları Allahü teâlâ korur. Onlar Allah der, başka bir şey demez. Allahü teâlâ, (Kim Allah der ve Allah için varsa, Allah da, onun içindir) buyuruyor. Onlar, Allah için yaşar, Allah için çalışır, kimseyi üzmezler, kötülük etmezler. Böyle bir şeyi yapmaları hayal edilmez. Değil kötülük yapmak, kötülük nedir düşünemezler bile. Kötüler ise, Resulullahın yolunda olanlarla uğraşırlar. Peygamber efendimiz âlemlere rahmetti, hâşâ kime kötülük yaptı? Buna rağmen hep Onunla uğraştılar, hatta savaştılar.
İslam âlimlerinin, evliyaların hayatlarını okumalıyız. O mübarek zatları tanımalı, sevmeliyiz.
Esas olan emir değil, sevgidir. Yani içinde sevgi olmayana, bunu yap, şunu yapma demek fayda getirmez. İnsan büyük zatları sevince, ister istemez dinimize uyar, emir ve yasakları yerine getirir. Büyüklerin sevgisiyle hâsıl olan sevgi, kalıcı sevgidir. Kalbe nakşetmek gibidir.
İmam-ı Rabbani hazretleri gibi Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarına muhabbetle, saygıyla elini sürenin eline Cehennem ateşi ulaşmaz. Eli yakmayan Allahü teâlâ, vücudu da yakmaz. Dolayısıyla endişeye mahal yoktur. Büyükler bizi ortada bırakmaz. Baş nereye giderse, vücut da oraya gider.
Sarhoşun biri yalpalayarak evine giderken bazı sesler duyar. Kulak kabartır ve anlar ki, Allahü teâlâyı zikredenler var. Sesin geldiği tarafa gider ve açık duran pencereden evin içine bakar. Orada Gavs-ı a’zam Seyyid Abdülkadir Geylani hazretlerinin talebelerini görür. Olay, Gavs hazretlerinin vefatından yüzlerce yıl sonra gerçekleşmektedir. İçinden, (Ne güzel insanlar, bir benim halime bak, bir de onlarınkine! Rabbimi zikrediyorlar) diye düşünür ve onlara muhabbetle bakar, daha sonra evine gider ve hikmet-i ilahi, o gece vefat eder.
Kabre koyarlar. Melekler bunu Cehenneme götürürken, Gavs hazretleri önlerine çıkıp, (Nereye götürüyorsunuz bunu?) diye sorar. Melekler, (Ya Gavs, bu çok kötü biri, Cehenneme götürüyoruz) derler. Gavs hazretleri, (Tamam ama başını vermem, isterseniz vücudunu götürebilirsiniz. Baş bana ait; çünkü o baş, benim talebelerime sevgiyle baktı. Benim talebelerime sevgiyle bakan gözü ateş yakmaz) buyurur. Melekler, (Ya Gavs, olur mu öyle şey, baş bir tarafta vücut bir tarafta olmaz) deyince, (O zaman Cenab-ı Hakk’a arz edin) buyurur. Melekler de durumu Cenab-ı Hakk’a arz ederler, (Ya Rabbi, bu mevtayı ne yapacağız, baş ayrı, gövde ayrı, nasıl muamele edelim?) derler. Allahü teâlâ da, (Baş nerdeyse vücut da oradadır, gövde başın gittiği yere gidecek) buyurur ve adam Cennete gider.
Ehl-i sünnet âlimleri bayrak gibidir ve hep dalgalanırlar. Bozuk insanlar, o bayraklara düşmandır; ancak onları Allahü teâlâ korur. Onlar Allah der, başka bir şey demez. Allahü teâlâ, (Kim Allah der ve Allah için varsa, Allah da, onun içindir) buyuruyor. Onlar, Allah için yaşar, Allah için çalışır, kimseyi üzmezler, kötülük etmezler. Böyle bir şeyi yapmaları hayal edilmez. Değil kötülük yapmak, kötülük nedir düşünemezler bile. Kötüler ise, Resulullahın yolunda olanlarla uğraşırlar. Peygamber efendimiz âlemlere rahmetti, hâşâ kime kötülük yaptı? Buna rağmen hep Onunla uğraştılar, hatta savaştılar.
İslam âlimlerinin, evliyaların hayatlarını okumalıyız. O mübarek zatları tanımalı, sevmeliyiz.
Esas olan emir değil, sevgidir. Yani içinde sevgi olmayana, bunu yap, şunu yapma demek fayda getirmez. İnsan büyük zatları sevince, ister istemez dinimize uyar, emir ve yasakları yerine getirir. Büyüklerin sevgisiyle hâsıl olan sevgi, kalıcı sevgidir. Kalbe nakşetmek gibidir.
İmam-ı Rabbani hazretleri gibi Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarına muhabbetle, saygıyla elini sürenin eline Cehennem ateşi ulaşmaz. Eli yakmayan Allahü teâlâ, vücudu da yakmaz. Dolayısıyla endişeye mahal yoktur. Büyükler bizi ortada bırakmaz. Baş nereye giderse, vücut da oraya gider.
Sarhoşun biri yalpalayarak evine giderken bazı sesler duyar. Kulak kabartır ve anlar ki, Allahü teâlâyı zikredenler var. Sesin geldiği tarafa gider ve açık duran pencereden evin içine bakar. Orada Gavs-ı a’zam Seyyid Abdülkadir Geylani hazretlerinin talebelerini görür. Olay, Gavs hazretlerinin vefatından yüzlerce yıl sonra gerçekleşmektedir. İçinden, (Ne güzel insanlar, bir benim halime bak, bir de onlarınkine! Rabbimi zikrediyorlar) diye düşünür ve onlara muhabbetle bakar, daha sonra evine gider ve hikmet-i ilahi, o gece vefat eder.
Kabre koyarlar. Melekler bunu Cehenneme götürürken, Gavs hazretleri önlerine çıkıp, (Nereye götürüyorsunuz bunu?) diye sorar. Melekler, (Ya Gavs, bu çok kötü biri, Cehenneme götürüyoruz) derler. Gavs hazretleri, (Tamam ama başını vermem, isterseniz vücudunu götürebilirsiniz. Baş bana ait; çünkü o baş, benim talebelerime sevgiyle baktı. Benim talebelerime sevgiyle bakan gözü ateş yakmaz) buyurur. Melekler, (Ya Gavs, olur mu öyle şey, baş bir tarafta vücut bir tarafta olmaz) deyince, (O zaman Cenab-ı Hakk’a arz edin) buyurur. Melekler de durumu Cenab-ı Hakk’a arz ederler, (Ya Rabbi, bu mevtayı ne yapacağız, baş ayrı, gövde ayrı, nasıl muamele edelim?) derler. Allahü teâlâ da, (Baş nerdeyse vücut da oradadır, gövde başın gittiği yere gidecek) buyurur ve adam Cennete gider.
Hiç yorum yok
Sorularınız Dinimiz İslam hocaları tarafından cevaplandırılacaktır. Lütfen suallerinizi: dinimizislam2@gmail.com mail adresine gönderiniz. Teşekkürler.