Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Emir vermek suretiyle meydana gelecek kul hakkından çok sakınmalıyız. Eshab-ı kiram, devenin üstündeyken ...
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Emir vermek suretiyle meydana gelecek kul hakkından çok sakınmalıyız. Eshab-ı kiram, devenin üstündeyken kırbaçları yere düşse, deveden inerler, kırbaçlarını alıp, tekrar binerlerdi. Deveye inip binmek oldukça zahmetli bir iştir. Buna rağmen, kul hakkı geçmesin, emir vermiş olmayalım diye bu zahmete kendileri katlanırlardı. Kimseden bir şey istememek, emir vermiş olmamak için böyle yaparlardı.
İnsanları helake ve felakete sürükleyecek olan huy, emir vermektir. Bu, insanların hücrelerine kadar işlemiştir. Yani insanların hücrelerinde emir verme arzusu vardır. Bu, can çıkmadan önce, en son çıkacak huydur. İnsanlar için en büyük felaket, emir verme sevgisidir. Bu sevgi yoksa ve karşımızdaki gücenmeyecekse emir vermenin mahzuru olmaz.
Eğer bu arzu ve heves varsa verilen her emir kul hakkına girer. Onun için her zaman birbirimizle helalleşmeliyiz.
Eğer, herkes İslamiyet'e uymakta elinden geldiği kadar hassas olsa, hiç anlaşmazlık olmaz, dünya güllük gülistanlık olur. Bir yerde bir geçimsizlik, bir sıkıntı varsa, orada İslamiyet'e uyulmadığı anlaşılır. İslamiyet'e uyulan yerde sıkıntı olmaz. İslamiyet'e uyulmayan yerde huzur aranmaz.
Şah-ı Nakşibend hazretleri, Alaaddin-i Attar hazretlerine mübarek kızını vermiş ve tek nasihat olarak, (Alaaddin, beni taklit et) buyurmuşlar. Alaaddin-i Attar hazretleri de, (Hocamı taklit ettim ve taklit ettiğim her hususta, onun aslına kavuştum) buyuruyor. Tasavvufta en önemli ve kestirme yol taklittir. Ehl-i sünnet âlimlerini, Silsile-i aliyye büyüklerini seven ve o mübarek zatların yollarında olan Müslümanlar, kendi akıllarını ve görüşlerini işe karıştırmamalı. Zaten Hazret-i Mevlana, (Hocama kavuştum, aklımı bırakıp kurtuldum) buyurmuştur. Bu din büyüklerine kavuşan kimse, hâlâ aklıyla yürüyorsa, yolda kalır.
Şikâyet etmek
Bu büyükler, şikâyet edeni sevmezler. Kusurlarından dolayı şikâyet edileni de sevmezler. Mütevazı olan, ne şikâyet eder, ne şikâyet edilir, çünkü her zaman herkese sıkıntı vermek ve herkesi şikâyet etmek kibirdendir. Mütevazı demek, kendini ölmüş bilen demektir. Ölü, kimseyi şikâyet etmez, ölüyü şikâyet eden de olmaz.
Büyükler, (Allahü teâlâya şükretmek için, hakiki imana kavuşmak için birbirinizi sevin) buyuruyorlar. Birbirimizi sevmenin birçok faydası var: Birincisi, Allahü teâlâya şükretmiş oluyoruz, çünkü Allahü teâlâ, verdiği nimetinin şükrünü istiyor. Onun şükrü de, müminlerin birbirini sevmesidir. İkinci faydası, dünyada kim kimi severse, ahirette onunla beraber olacaktır. Üçüncüsü, birbirini Allah için sevenler, ahirette herkesin gıpta ettiği büyük nimetlere kavuşacak, Cenab-ı Hakk'ın razı olduğu, sevdiği yerde buluşacaklardır.
Emir vermek suretiyle meydana gelecek kul hakkından çok sakınmalıyız. Eshab-ı kiram, devenin üstündeyken kırbaçları yere düşse, deveden inerler, kırbaçlarını alıp, tekrar binerlerdi. Deveye inip binmek oldukça zahmetli bir iştir. Buna rağmen, kul hakkı geçmesin, emir vermiş olmayalım diye bu zahmete kendileri katlanırlardı. Kimseden bir şey istememek, emir vermiş olmamak için böyle yaparlardı.
İnsanları helake ve felakete sürükleyecek olan huy, emir vermektir. Bu, insanların hücrelerine kadar işlemiştir. Yani insanların hücrelerinde emir verme arzusu vardır. Bu, can çıkmadan önce, en son çıkacak huydur. İnsanlar için en büyük felaket, emir verme sevgisidir. Bu sevgi yoksa ve karşımızdaki gücenmeyecekse emir vermenin mahzuru olmaz.
Eğer bu arzu ve heves varsa verilen her emir kul hakkına girer. Onun için her zaman birbirimizle helalleşmeliyiz.
Eğer, herkes İslamiyet'e uymakta elinden geldiği kadar hassas olsa, hiç anlaşmazlık olmaz, dünya güllük gülistanlık olur. Bir yerde bir geçimsizlik, bir sıkıntı varsa, orada İslamiyet'e uyulmadığı anlaşılır. İslamiyet'e uyulan yerde sıkıntı olmaz. İslamiyet'e uyulmayan yerde huzur aranmaz.
Şah-ı Nakşibend hazretleri, Alaaddin-i Attar hazretlerine mübarek kızını vermiş ve tek nasihat olarak, (Alaaddin, beni taklit et) buyurmuşlar. Alaaddin-i Attar hazretleri de, (Hocamı taklit ettim ve taklit ettiğim her hususta, onun aslına kavuştum) buyuruyor. Tasavvufta en önemli ve kestirme yol taklittir. Ehl-i sünnet âlimlerini, Silsile-i aliyye büyüklerini seven ve o mübarek zatların yollarında olan Müslümanlar, kendi akıllarını ve görüşlerini işe karıştırmamalı. Zaten Hazret-i Mevlana, (Hocama kavuştum, aklımı bırakıp kurtuldum) buyurmuştur. Bu din büyüklerine kavuşan kimse, hâlâ aklıyla yürüyorsa, yolda kalır.
Şikâyet etmek
Bu büyükler, şikâyet edeni sevmezler. Kusurlarından dolayı şikâyet edileni de sevmezler. Mütevazı olan, ne şikâyet eder, ne şikâyet edilir, çünkü her zaman herkese sıkıntı vermek ve herkesi şikâyet etmek kibirdendir. Mütevazı demek, kendini ölmüş bilen demektir. Ölü, kimseyi şikâyet etmez, ölüyü şikâyet eden de olmaz.
Büyükler, (Allahü teâlâya şükretmek için, hakiki imana kavuşmak için birbirinizi sevin) buyuruyorlar. Birbirimizi sevmenin birçok faydası var: Birincisi, Allahü teâlâya şükretmiş oluyoruz, çünkü Allahü teâlâ, verdiği nimetinin şükrünü istiyor. Onun şükrü de, müminlerin birbirini sevmesidir. İkinci faydası, dünyada kim kimi severse, ahirette onunla beraber olacaktır. Üçüncüsü, birbirini Allah için sevenler, ahirette herkesin gıpta ettiği büyük nimetlere kavuşacak, Cenab-ı Hakk'ın razı olduğu, sevdiği yerde buluşacaklardır.
Hiç yorum yok
Sorularınız Dinimiz İslam hocaları tarafından cevaplandırılacaktır. Lütfen suallerinizi: dinimizislam2@gmail.com mail adresine gönderiniz. Teşekkürler.