Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Herkes kendi alınyazısını kendisi okuyabilir. Yani, yaptığı işe bakarak anlayabilir. Eğer ona Allahü teâlâ ...
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Herkes kendi alınyazısını kendisi okuyabilir. Yani, yaptığı işe bakarak anlayabilir. Eğer ona Allahü teâlâ hayırlı bir iş nasip ediyorsa, şükretsin ki alın yazısı iyidir. Eğer ona Cenâb-ı Hak hayırlı bir iş nasip etmiyorsa, istiğfar etsin, demek ki işlediği bir haram var, bir günahı onu engelliyor, bu yüzden nasip olmuyor.
Dinimize doğru olarak yapılan hizmetler çok kıymetlidir. Yani Ehl-i sünnet itikadını insanlara ulaştırmak için yapılan hizmetler, dünyaya Cennetten inmiş bir sofradır. Bu nimete kavuşanlara afiyet olsun! Bu yemeği yiyemeyenlerde bir hastalık vardır. O hastalık tedavi edilmelidir. Onun tedavisi istiğfardır, pişmanlıktır, nefsine karşı gelmektir; çünkü nefs öyle yaratılmıştır ki, kesinlikle hayırlı hiçbir şeyi istemez. Çünkü onun gıdası günahlardır, haramlardır. En büyük mani, en büyük tehlike, kibir ve ucubdur.
Hiçbir göz kendini görmez, hep karşısındakini görür. Hiç kimse kendisini göremiyor. Hâlbuki tasavvufta herkes kendini görmeye çalışmıştır. Nasıl görür kendisini? İmam-ı Rabbani hazretleri gibi bir mürşid-i kâmilin aynasında kendisini görür. Ne halde görür? Elbette pis olduğunu görür, iyi olduğunu göremez. Bakacak ki, bütün iyi hasletler o mübarek zatta, bütün kötülükler ise kendisinde. O zaman kendini tedavi etmeye başlayacaktır. Onun için, bu büyük zatların hayat hikâyelerini okumakta, iyi insanlarla beraber olmakta çok büyük faziletler vardır. İnsan, kendi kusur ve hatalarını o zaman anlayabilir. Yoksa şarapçıya veya hırsıza bakan, elbette daima kendini iyi görür.
Hiçbir edepsiz Allah’ın sevgilisi olamamıştır. Şah-ı Nakşibend hazretlerine, (Yolunuzun esası nedir, başı, ortası, sonu nedir?) diye sormuşlar, hepsine de, (Edebdir) buyurmuş.
Hazret-i Ebu Bekr-i Sıddîk, bir dünya kelamı etmemek için ağzına taş koymuş. Bir mübarek zat da, nasıl olsa ahirette her sözümün hesabı sorulacak, öyleyse kendi hesabımı göreceğim demiş ve konuştuğu her şeyi yazmış. Ölümüne yakın, (Ya Rabbi, ağzımdan çıkan her kelimeyi yazdım, hepsini okudum. Baktım ki, bir tek kelime dünyalık değil, sana hamd olsun, hep ahiretlik konuşmuşum, sana bu defterimi teslim ediyorum) diyerek vefat etmiş.
Bir başka salih zat da, evin bahçesine mezar kazmış. Havasız ve karanlık kabrin içerisine girip, üzerini de örtermiş. Kâfirlerin Cehennemde söyleyecekleri sözü ve alacakları cevabı söyleyip çıkarmış. Her gün bir defa kabre girip, bu sözleri söyleyip, sonra kendine, (Sana Rabbim bir gün daha izin verdi, bir gün daha ömür verdi, ne yapacaksın bakalım) diyerek kabirden çıkarmış.
Kâfirler Cehennemde, (Ya Rabbi bizi tekrar dünyaya gönder, hiç günah işlemeyeceğiz, hep ibadet edeceğiz) diyecekler. Onlara, (Zaten oradan geldiniz ya...) denilecektir.
Herkes kendi alınyazısını kendisi okuyabilir. Yani, yaptığı işe bakarak anlayabilir. Eğer ona Allahü teâlâ hayırlı bir iş nasip ediyorsa, şükretsin ki alın yazısı iyidir. Eğer ona Cenâb-ı Hak hayırlı bir iş nasip etmiyorsa, istiğfar etsin, demek ki işlediği bir haram var, bir günahı onu engelliyor, bu yüzden nasip olmuyor.
Dinimize doğru olarak yapılan hizmetler çok kıymetlidir. Yani Ehl-i sünnet itikadını insanlara ulaştırmak için yapılan hizmetler, dünyaya Cennetten inmiş bir sofradır. Bu nimete kavuşanlara afiyet olsun! Bu yemeği yiyemeyenlerde bir hastalık vardır. O hastalık tedavi edilmelidir. Onun tedavisi istiğfardır, pişmanlıktır, nefsine karşı gelmektir; çünkü nefs öyle yaratılmıştır ki, kesinlikle hayırlı hiçbir şeyi istemez. Çünkü onun gıdası günahlardır, haramlardır. En büyük mani, en büyük tehlike, kibir ve ucubdur.
Hiçbir göz kendini görmez, hep karşısındakini görür. Hiç kimse kendisini göremiyor. Hâlbuki tasavvufta herkes kendini görmeye çalışmıştır. Nasıl görür kendisini? İmam-ı Rabbani hazretleri gibi bir mürşid-i kâmilin aynasında kendisini görür. Ne halde görür? Elbette pis olduğunu görür, iyi olduğunu göremez. Bakacak ki, bütün iyi hasletler o mübarek zatta, bütün kötülükler ise kendisinde. O zaman kendini tedavi etmeye başlayacaktır. Onun için, bu büyük zatların hayat hikâyelerini okumakta, iyi insanlarla beraber olmakta çok büyük faziletler vardır. İnsan, kendi kusur ve hatalarını o zaman anlayabilir. Yoksa şarapçıya veya hırsıza bakan, elbette daima kendini iyi görür.
Hiçbir edepsiz Allah’ın sevgilisi olamamıştır. Şah-ı Nakşibend hazretlerine, (Yolunuzun esası nedir, başı, ortası, sonu nedir?) diye sormuşlar, hepsine de, (Edebdir) buyurmuş.
Hazret-i Ebu Bekr-i Sıddîk, bir dünya kelamı etmemek için ağzına taş koymuş. Bir mübarek zat da, nasıl olsa ahirette her sözümün hesabı sorulacak, öyleyse kendi hesabımı göreceğim demiş ve konuştuğu her şeyi yazmış. Ölümüne yakın, (Ya Rabbi, ağzımdan çıkan her kelimeyi yazdım, hepsini okudum. Baktım ki, bir tek kelime dünyalık değil, sana hamd olsun, hep ahiretlik konuşmuşum, sana bu defterimi teslim ediyorum) diyerek vefat etmiş.
Bir başka salih zat da, evin bahçesine mezar kazmış. Havasız ve karanlık kabrin içerisine girip, üzerini de örtermiş. Kâfirlerin Cehennemde söyleyecekleri sözü ve alacakları cevabı söyleyip çıkarmış. Her gün bir defa kabre girip, bu sözleri söyleyip, sonra kendine, (Sana Rabbim bir gün daha izin verdi, bir gün daha ömür verdi, ne yapacaksın bakalım) diyerek kabirden çıkarmış.
Kâfirler Cehennemde, (Ya Rabbi bizi tekrar dünyaya gönder, hiç günah işlemeyeceğiz, hep ibadet edeceğiz) diyecekler. Onlara, (Zaten oradan geldiniz ya...) denilecektir.
Hiç yorum yok
Sorularınız Dinimiz İslam hocaları tarafından cevaplandırılacaktır. Lütfen suallerinizi: dinimizislam2@gmail.com mail adresine gönderiniz. Teşekkürler.