Page Nav

HIDE

Grid

GRID_STYLE

Hover Effects

TRUE

Yorumlar

{fbt_classic_header}

Header Ad

Önizle

Son yazılar:

latest

Ads Place

“Ümmetim, yetmişüç fırkaya ayrılacaktır”

Sual: Müslümanların çeşitli fırkalara ayrılacağını Peygamber efendimiz biliyor muydu? Cevap: Resûlullah Efendimiz ümmetinin başına gelecekl...

onizle
Sual: Müslümanların çeşitli fırkalara ayrılacağını Peygamber efendimiz biliyor muydu?
Cevap: Resûlullah Efendimiz ümmetinin başına gelecekleri bildirirken;
(Beni İsrail yetmiş iki millete ayrıldı. Ümmetim de, yetmişüç fırkaya ayrılacaktır. Bunlardan yalnız bir fırka kurtulacak, diğerlerinin hepsi Cehenneme gidecektir) buyurdu. Eshâb-ı kiram;
-O hangisidir ya Resûlallah deyince;

-Benim ve Eshâbımın yolunda olanlardır buyurdu. Bu hadîs-i şerifi, imam-ı Tirmizi hazretleri, Abdullah bin Ömer hazretlerinin haber verdiğini bildiriyor. İmâm-ı Ahmed'in ve Ebû Dâvud hazretlerinin naklettiklerine göre de;

(Bunlardan yetmişikisi Cehennemde, geri kalan biri Cennettedir. Bu da, bir cemaattir) buyurdu.
Bu hadîs-i şerifte bildirilen tek kurtuluş fırkasını ve bunların Cennete girmeye sebep olan itikatlarını arayıp bulmak, bunların itikadına uymayan sapık fırkalardan sakınmak lazımdır. Bu suretle Cehennemin ateşinden kurtulmaya çalışmalıdır. Abdülkadir-i Geylânî hazretleri, ikinci hadiste bildirilen Cemaati ve birinci hadîs-i şerifi şöyle açıklamaktadır:

"Müminin Sünnete ve Cemaate tabi olması lazımdır. Sünnet Resûlullahın gösterdiği yoldur. Cemaat de, Hulefâ-i râşidîn denilen dört halife zamanlarındaki Eshâb-ı kiramın sözbirliği yaptığı şeylerdir. Müslümanın, bidat sahiplerinin çoğalmalarına mani olması, onlara yaklaşmaması lazımdır." Ahmed ibni Hacer-ül-Heytemî hazretleri Savâık-ul-muhrika kitabında;

"Ehl-i sünnet itikadından ayrılanlara Mübtedi denir. Bunlar, birinci asırda ortaya çıkmaya başladılar" demektedir. Feth-ul-cevâd kitabında da diyor ki:

"Mübtedi, Ehl-i sünnetin sözbirliği ile bildirmiş olduğu itikada uymayan kimsedir. Bu sözbirliğini Ebül'Hasen Eş'arî ve Ebû Mansûr Ma'türîdî hazretleri ile bunların yolunda olan alimler bildirdiler." Şafii âlimlerinden Ahmed Şihâbüddîn Kalyûbî Mısrî, Kenz-ür-râgıbîn hâşiyesinde diyor ki:
"Ebül-Hasen Eş'arî'nin ve Ebû Mansûr Ma'türîdî'nin bildirdiklerinden ayrılan kimse Sünni değildir. Bu iki imam Resûlullah efendimizin ve Eshâbının yolundadırlar."

Bütün bunlardan anlaşılıyor ki, bu ümmet yetmişüç millete ayrılacak, bunlardan yalnız birisi Cehennemden kurtulacaktır. Her müminin bu bir fırkayı arayıp bulması ve bunlara tabi olması vaciptir.

***
Sual: Kalbi hastalıktan kurtarmak için ne yapmalıdır?
Cevap: Şimdi biliyoruz ki, ultraviyole şualar, mikropları öldürüyor. Verem hastaları sanatoryumlarda şua tedavisi ile ciğerlerini temizliyor. Ultraviyole ışınlar, ciğerleri temizlediği gibi, kalp aynasını temizleyen, kalbi hastalıktan kurtaran şualar da vardır. Bu şualara (Nur), (Feyz) denir. Kalbin hasta olması, nefse uyarak haramları beğenmesi, bunlara düşkün olması demektir. Ultraviyole ışınlarını güneş yayıyor. Nurların saçıldığı kaynak ise, Evliyanın kalpleridir. Evliyanın kalpleri, ondördüncü ay gibidir. Ay güneşten aldığı ışıkları saçıyor. Velîlerin kalbi de, Resûlullahın "sallallahü aleyhi ve sellem" güneş gibi nur saçan mübarek kalbinden saçılıp, kendilerine gelen nurları cihana yaymaktadır.

Evliya, öldü. Bugün bulunanın da nerede olduğu bilinmiyor. Fakat, insan ölünce, kalp ve ruh ölmez. Hatta, beden kafesinden kurtulduğu için, daha kuvvetli olur. Bugün, her yerde, her odada elektro manyetik dalgalar var. Fakat, haberimiz olmuyor. Bunları almak, duymak için, alıcı kuvvet, meselâ radyo lâzım. Her yerde nur şuaları da vardır. Fakat, bunlardan da haberimiz yok. Bunları almak, faydalanmak için de, bir kuvvet, bir alet lâzımdır. Bu alıcı kuvvet, yine kalptir. Kalpler, fosforessans hassası olan madde gibidir. Aldığı nurları, karanlık kalplere saçarak, onları parlatır. Mümin çok yaşayıp, ibadetleri ve takvası arttıkça, kalbinin alabileceği nur miktarı da artar. Fakat, bu nurları, feyzleri çabuk ve çok alabilmek için, bir Veliyi sevmek lâzımdır. Sohbetinde, yanında bulunarak, onun sevgisini de kazanırsa, daha çok feyz alır. (Tam İlmihal s. 1049)

***
Sual: Dünyada ve ahirette saadete kavuşmak için ne yapmalıdır?
Cevap: İnsanların, sıhhatli, sağlam ve rahat, neşeli yaşamalarına ve ahirette sonsuz saadete kavuşmalarına sebep olan faydalı şeylere (Nimet) denir. Allahü teâlâ, çok merhametli olduğu için, kullarına lâzım olan bütün nimetleri yarattı. Bunlardan nasıl istifade edileceğini, nasıl kullanacağımızı, Peygamberleri ile gönderdiği kitaplarında bildirdi. Bu bilgilere (Din) ve (Ahkâm-ı İslâmiyye) denir. Müslüman olsun, kâfir olsun, herhangi bir insan, bu kitaplara uygun yaşarsa, dünyada rahat ve huzur içinde olur. Mesela, bir eczanede yüzlerce faydalı ilaç vardır. Her ilacın kutusunda tarifnamesi vardır. İlacı, tarifeye uygun kullanan, faydasını görür. Tarifeye uymayan ilaçtan zarar görür. Kur'ân-ı kerime uygun yaşayan da nimetlerden fayda görür.

Dünyada ve ahirette saadete kavuşmak, rahat ve neşeli yaşamak için Müslüman olmak lâzımdır. İmanı olan ve ahkâm-ı İslâmiyyeye uyan, yani haramlardan sakınıp ve ibadetlerini yapan kimseye, Müslüman denir. İman, belli altı şeye ve bütün emir ve yasakların hepsine inanmak demektir. Allahü teâlâ hakiki Müslümandan razı olur. Onu sever. Hakiki Müslüman olmak için, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri gibi iman etmek ve ibadetlerini doğru ve (İhlâs) ile yapmak lâzımdır. (Tam İlmihal s. 1048)

Sosyal Sorumluluk Projesi

Hiç yorum yok

Sorularınız Dinimiz İslam hocaları tarafından cevaplandırılacaktır. Lütfen suallerinizi: dinimizislam2@gmail.com mail adresine gönderiniz. Teşekkürler.

Ads Place