Page Nav

HIDE

Grid

GRID_STYLE

Hover Effects

TRUE

Yorumlar

{fbt_classic_header}

Header Ad

Önizle

Son yazılar:

latest

Ads Place

Zulüm sahibini eninde sonunda yok eder!

Cihan hükümdarı İskender’e sorarlar: - Doğu ve batı memleketlerini ne ile aldın? Önceki hükümdarların hazineleri, varlıkları ve askerleri ç...

onizle
Cihan hükümdarı İskender’e sorarlar:
- Doğu ve batı memleketlerini ne ile aldın? Önceki hükümdarların hazineleri, varlıkları ve askerleri çok daha fazla olduğu halde, onlara böyle bir fetih nasip olmamıştı. Bu başarının sırrı nedir?
 Cevap verir:
- Hangi memleketi aldımsa, halkına zulmetmedim, kimseyi incitmedim ve büyüklerinin adını ancak iyilikle andım. Her millet, kendilerine benden kötülük gelmeyeceğine inanmıştı. Benden sadece iyilik beklerlerdi.
İşte, bir devleti, milleti ayakta tutan en önemli düstur bu... Bu düstura uyan ayakta kalmış, uymayanın yerinde yeller esmiş...Tarih böyle söylüyor. İşte size bir iki örnek:
Bundan binüçyüz sene önce yeryüzünde iki süper devlet vardı: İran Şahlığı ve Roma İmparatorluğu... Her ikisi de zulümde zirve yapmışlardı:
İran Şahı bir gün bir meydanda konuşurken, cılız bir ses duyar:
“Hükümdarımız, kurumuş kuyulardan, meyve vermeyen ağaçlardan, ekin bitmeyen tarlalardan daha ne zamana kadar vergi alacaksın; bu insanlığa sığar mı?”
Halkın gözü önünde yapılan bu konuşmayı hakaret kabul eden İran hükümdarı, zavallı fakiri kalabalığın gözleri önünde ateşe attırarak yaktırır. Ne kadar haklı ve suçsuz olursa olsun, dilek ve rica sahibinin canına kıymakta tereddüt göstermez...
O günkü Doğu Roma İmparatorluğu’nun merkezi olan İstanbul’da ise, durum bundan farklı değildir...
Üstünlük taslamak için İmparator Ayasofya’nın inşâsını başlatır. Bütün halkını kamçı zoru ile çalıştırır; bu cebrî çalışmaya katılmayanlar, şimdiki Sultan Ahmed Meydanı’ndaki Hipodromda yağız atların kuyruklarına bağlanarak paramparça edilir... Bu vahşetleri derin bir çâresizlik içinde seyreder diğer işçiler...
İsterseniz bir de yakın tarihimizden bir örnek vereyim. Vakko’nun sahibi, Vitali Hakko anlatır: “Beterin beteri var, demişler. Ülkenin üzerine öylesine kara bir bulut çökmüştü ki, bundan kurtulmanın imkanı yoktu. Bu kara bulutun adı ‘Varlık Vergisi’ydi.
 “Vergi Takdir komisyonları” işadamlarının ödeyecekleri vergileri önceden tespit ediyordu. 1942’nin sonbaharında işlemeye başlayan Varlık Vergisiyle mükellefler dörde ayrılmışlardı: Müslüman Türklerle yabancılar bir tutulmuş, servetlerin 1/ 8’ini ödemeye “mahkûm” edilmişlerdi. Dönmeler ise 1/4’ünü, biz gayrimüslimler, Yahudiler ise, servetimizin 1/2’sini, evet, yarısını ödeyecektik.
Bana takdir edilen, Varlık Vergisi’nin hiç değilse bir bölümünü nasıl bulabileceğimi düşünmeye başlamıştım. Çok zordu. Çünkü başvurabileceğim hiçbir dostum yoktu. Hepsinin durumu bizimkinden kötüydü ve herkes kendi başının çaresine bakmaya çalışıyordu. Başlarını duvarlara, mağazalarındaki kasaların kapısına vuran, ağlayan insanları görüyordum çevremde.
Hükümet, vergisini ödeyemeyenleri yaşına başına bakmadan taş kırmaya Aşkale’ye sürüyordu. Aşkale’ye 1400’e yakın kişi sürülmüştü.
Para bulmak için Ankara’ya gittim.Varır varmaz müşterim, Hacıbaba’ya uğradım. Sabah sabah, beni dükkânında gören Hacıbaba, sorgu sual etmeden bir bardak çay ikram etti.
Çayı içtiğim sürece hiç konuşmadık. Bardağımı tezgâhın üstüne koyduğumda ellerini dizlerine vurup, “Duydum, dedi. Allah büyüktür, üzülme!”
Benim bir şey söyleyecek gücüm yoktu. Oraya niçin geldiğimi bile unutmuştum. Bu ihtiyardan nasıl, ne kadar bir avans isteyebilirdim ki?
Biraz konuştuk. O sipariş listesini verdi. Bense, yalnızca veda edebildim kendisine.
Çıkarken, cebime bir zarf koydu. Şaşkın bakışlarım karşısında omzumu okşayıp, “Hadi şimdi git. Göreceksin Allah büyüktür” dedi yeniden.
Cebimde zarfla dükkândan çıktım. Ama uzun bir süre açıp içine bakamadım. Açtığımda ise, içinde, bize biçilen verginin tam beşte biri tutarında banknot saydım ve gözyaşlarımı tutamadım...Hacıbaba gibi insanlar var olduğuna göre bu badireyi atlatacaktık. Nitekim de atlattık…”
İşte, bugün; ne bu iki devlet kalmış ne de 40’lı yılların iktidarı... Ne demişler:
“Zulüm payidar olmaz!”

-Yazan: Mehmet Oruç

Sosyal Sorumluluk Projesi

Hiç yorum yok

Sorularınız Dinimiz İslam hocaları tarafından cevaplandırılacaktır. Lütfen suallerinizi: dinimizislam2@gmail.com mail adresine gönderiniz. Teşekkürler.

Ads Place